Keblinger

Keblinger

Biri bir şey demiş:

Artık eş zamanlı olarak buradayım:

http://jesusyavuz.tumblr.com


(jesusyavuz)


Sivrilemeyen Adam : Mehmet Eren Boyraz

| 12.11.10
       
          Kayserispor-Gençlerbirliği maçını izleyenler iki süper gole tanık oldu geçen hafta. Bu gollerden biri Gençlerbirliği tarihinin en pahalı transferi olan Boşnak Ermin Zec'ten geldi zira bir hafta önce de aynı güzellikte bir gol atmıştı. Adından çokca sözettireceğe benziyor yakın zamanda, zaten öyle olmasa İlhan Cavcav 2,5 Milyon Avroyu tak diye vermezdi herhalde... Neyse efendm konudan sapmayalım; o maçtaki diğer güzel gol de Kayserispor'lu Mehmet Eren'den geldi. Topu kanattan sürükleyip ceza sahası köşesinden sol ayakla enfes bir vuruş çıkardı hakikaten... Bu güzel gol de onu bizlere yeniden anımsattı, ''bakın ben hala buradayım takır takır oynuyorum'' diye...


           Mehmet Eren; Kayserispor'un ilk yükselişini yaşadığı ve iki yıl sezon üstüste ligi 5. sırada bitirdiği dönemden sonra 2007/2008 sezonunda takıma katıldı ve o sezonu da yine 5. sırada bitirdiler. O günlerden takımda kalan en önemli oyuncu odur sanırım. Zira Gökhan Ünal, Mehmet Topuz, Ali Turan, Aydın Toscalı, Ivankov, Toledo gibi Kayserispor'a istikrarlı başarıyı ve üst sıraların mutlak müdavimi ünvanını getiren oyuncular bu takımda artık yokken Mehmet Eren hala yükselişini yaşadığı takımda ve hala istikrarlı çizgisini koruduğu da söylenebilir... Onun da adı zamanında büyük takımlar için geçse de hiç bir zaman çok istenilen oyuncu olmadı bu da onu Kayserispor'a bağladı sanırım. Yaşı artık 30'a dayanmışken hala üç dört sene önceki gibi enerjik ve istekli futbol oynuyor bu da ona olan saygımı ve sempatimi her geçen gün arttırıyor. Meziyetleri vasatın üstünde olan bir futbolcu Mehmet. Eskişehirspor, Erciyesspor, Beylerbeyi gibi takımlarda forma giymiş bir isim. İşin ilginç yanı ise mevkisinin tam olarak çözülememiş olması. Zira Eskişehirliler onu forvet olarak hatırlarken biz onu üç sezondur kanatlarda ve beklerde izliyoruz. Ama nerede oynarsa oynasın hakkını veriyor bu Zonguldaklı delikanlı. Özellikle hızı, hırsı ve tekniği onu önemli bir kanat oyuncusu ve yahut da kontratak forveti kılıyor... Aslına bakarsak; nerede oynarsa oynasın takıma gol veya asistlerle katkı yapan, takım oyuncusu özelliğini benimsemiş, kazanma arzusunu sahaya tamamiyle yansıtan bir futbolcu...Büyük takımlar için vadesi geçti mi bilmem ama milli takım için düşünülemesi  gereken bir oyuncu Mehmet Eren. Hatta kulüpler bazında bakarsak  Mustafa Sarp'ın 29 yaşında Galatasaray'a transfer olmasını düşündüğümüzde, Mehmet Eren gibi her iki kanatta ve bekte oynayabilecek bir oyuncunun gündeme alınmaması abes kaçabilir. Tabi bu konuda kulüplerin ilgisi olmuş lakin Kayserspor'un rızası olmamış da olabilir orasını da es geçmemek lazım elbette. Ama şunu belirtmek gerekir ki, iyi adamdır Mehmet Eren, değeri biline...


Kariyeri 
                

                  Takım                Maç Gol

2001-03
2003-05
2005-06
2006-07
2007-
  Kepezspor
Beylerbeyi
Eskişehirspor
Kayseri Erciyesspor
Kayserispor
55 (19)
50 (34)
37 (10)
31 (3)
111 (11)

Potansiyel ve Fiiliyat

|
Hoca çocuğa ödev olarak potansiyel ve fiiliyat arasındaki farkı sorar. Eve gelen çocuk öğrenmek için... eve gitti ve babasına sordu.
-Baba potansiyelle fiiliyat arasında ne fark var?
-Bak şimdi dinle dedi ve adam kızına döndü.
-Kızım sen bir milyon dolar için bret pitle yatarmısın?
-Neee hem bir milyondolar hem bret pit. düşünsene baba bu parayla neler yapılmaz. yatarım tabii
-Adam karısına döndü ve; hanım sen bir milyon dolar için leonordo di caprioyla yatarmısın?
-Neeee. düşünsene be adam bütün borçlarımızı öderiz ve hayat boyu rahat ederiz. yatarım tabiii. bunu duyan adam büyük oğluna sordu.
-Oğlum sen bir milyondolar için chak moriesle yatarmısın?
-Baba düşünsene bu parayla hayal ettiğim herşeyi yaparım. yatarım tabii.
cevapları alan baba küçük oğluna döndü ve:
--İŞTE OĞLUM POTANSİYEL OLARAK ÜÇ MİLYON DOLARIMIZ VAR. AMA FİİLİYATTA İKİ OR..SPU Bİ İPNEYLE AYNI EVİ PAYLAŞIYORUZ...

Feysbuk'ta rastladım, harika bir örnek fıkra ya da her neyse , çok paylaşılasıydı :))

UFO vs Barış Özbek

| 3.11.10
Başlığı görüp ne alaka der dediğinizi duyar gibiyim ama bu iki nesnenin de büyük bir ortak noktası var efendim, şöyle ki,  ikisi de tanımlanamıyor. Yıllar yılı futbolun öyle ya da böyle bir yerindeyizdir, Barış Özbek gibi futbolcu tiplerini anlamam bir türlü... Önce şöyle bir şey varki futbolda teknik ve fiziki özellikler dışında mental özelliklerin önemi de fazlasıyla büyüktür hakvereceğiniz gibi. Sevgili Barış'ta ise fiziki özellikler vasatın üstünde olsa da sahip olduğu mental yetersizlik fiziki avantajının da önüne geçiyor. Evet disiplinli, hırslı, koşuyor, top ayağında eğreti durmuyor  vs vs lakin oyun zekası yerinde olan bir futbolcu değil. Aslında mevkisi itibariyle oyun zekasına fazla gerek de duyulmaz(en azından bu kadro yapısı içinde) ama Barış maçlarda öyle şeyler yapıyor ki biz onu futboldan anlamayan, Galatasaray'da işi olmayan biri diye lanse ediyoruz. Neden? Çünkü Barış, oyun kurmak istiyor, çünkü Barış arapası vermek istiyor aralıksız, çünkü Barış çalımlara girmek istiyor... Yahu Barış seni ortasahaya koysak Mustafa Sarp'ın yaptığını en az onun kadar yapamaz mısın kardeşim? Yaparsın. Hatta bence daha da iyi yaparsın. Hem ayağın da tekniğin de ondan çok daha iyi. O zaman neden ilk 11'de tercih o oluyor. Peki nedir bu Xavi olma çabası yahut da Inıesta... Harika kondisyonun, enerjin, çabukluğun, disiplinin ve gücün şuanki Galatasaray ortasahasında oynamaya bir çok futbolcudan daha yeterli. Bunu da Antalya maçında gösterdin bize. Ne güzel olur yahu hep böyle oynasan!!!
Neyse iç sesimi durdurup şunu söylemek istiyorum ki, Antalya maçında en çok beğendiğim oyunculardan biriydi Barış. Cana-Barış ikilisi Sarp-Cana ikilisinden çok daha iyi olabilir bunu kolayca görebildik bu maçta. Umarım Barış şu oyununu sürdürür, gereksiz işler yapmaktan da kaçarsa yararlı bir takım oyuncusu olma yolunda büyük aşama kaydeder. Kalli döneminde gereksiz işlerden kaçarken çok iyiydi, hatırlar oldum. Umarım Hagi'yle eski haline döner, takımın buna ihtiyacı var....

Giden Sadece Rijkaard Mı?

| 23.10.10
Evet daha bir ay önce Rijkaard kabul etse 5 yıllık sözleşme imzalatırım diyen sevgili başkanımız ve yönetimimiz aradan geçen bir ayda  Rijkaard'la başarının gelemeyeceğini ve kimyanın tutmadığını öne sürerek Hollandalı adamı görevden aldı. Başarısızlıklarla dolu şu bir buçuk yılda belki de en hatasız isimdi Rijkaard ve ekibi. Ama işte bazen ne kadar çok istesek de bir şeyleri başaramıyoruz ve bu gidişle de başaramayacağız...

Rijkaard gitti ve kim kazandı? Galatasaray mı?
Hayır Rijkaard'ın kuyusunu geldiği günden beri kazmaya çalışan medya mensupları kazandı.
İki maçta kesik yedi diye takım içinde huzursuzluk yaratanlar kazandı.
Futboldan bir gıdım anlamazken Rijkaard'ın futbol bilgisine bok atanlar kazandı.
Hayırlısı olsun.

Rijkaard'la birlikte neler gitti bu takımdan? Baba gibi gördüğümüz Neskeens gitti, takımımıza kazandırmak istediğimiz ekol gitti, altyapıya verdiğimiz emek başa sardı gençler gitti, istikrar savunucusu bizlerin umutları gitti. Gitti de gitti... Evet takım kötüydü hatta berbattı ama bunun sebebi o kadar da Rijkaard değildi be kardeşim! Anakaragücü maçında yenilen golleri halısahada attırmıyorken, Metin Akan'a attıran takıma mı kızmak lazım Rijkaard a mı? Evet Rijkaard gitti ama başarısız oldu diye kimse onu sevmedi diye. Kimse onun için koşmadı diye. Kimse onun değerini bilemedi diye. Yazık...


Hagi ve Tugay olayını daha ayrıntılı değerlendirmek istiyorum derbiden önce. Hagi iyi midir? Ne ala... Tugay keza öyle. Mutsuz muyum onlardan? Hayır. Ama söylenecek çok şey var...

Mega Objektif(!) Rıdvan Dilmen

| 3.10.10
Daha 2. dakikasında sezonun en ucuz penaltısına kurban giden Galatasaray, hemen ardından yediği 2. gole de engel olamayınca maçı çevirmeyi başaramadı ve 7. haftada 4. yenilgisini aldı. Hoş bu mağlubiyeti sakın haksız penaltıya bağladığım düşünülmesin ama bunun önemli bir sebep olduğunu da gözardı edemeyiz. Vel hasılı kelam hakem hatalı, bazı futbolcular da çok katkısız kalınca 3 puanı Karabük'te bırakıp geldi Galatasaray. Ama bunun medya taraından tekrar bir kötü gidişe başlangıç olarak gösterilmesi ve takımın, oyuncuların lig için yetersiz gösterilip adeta Anadolu takımı hivayetine sokulması akıl alır gibi değil. Soğuyorum tvden medyadan her geçen gün. Napalım artık, maçı izleyip kapatalım mı televizyonu?

Maçlardan sonra bir çoğumuzun olduğu gibi benim de kumandamın yolu Ntvspor'a düşer, bir de Rıdvan Dilmen'e bakarım ne diyor diye. Keza Rıdvan Dilmen piyasadaki birçok spor yazarına göre daha objektiftir gözümüzde. Esasında bulunduğu programın konsepti gereği de öyle olmak zorundadır. Kendi takımı Fenerbahçe konusunda bazen kendini tutamasa da diğer takımlar için  doğru teşhisleri mevcuttur. Fenerbahçe iyiyken çok mutlu olup takımı yere göğe sığdıramazken, bir kötü gidişte de takım eleştirmekten geri kalmaz ve bu böyle gitmez, bu bunu yapsın şu bunu yapsın der durur. Tabi bu kısım beni ilgilendirmiyor çünkü ben sadece Galatasaray maçlarından sonra bakarım ne dediğine. Her baktığım programda da daha bir soğuyorum Dilmen'den. Hele ki son programdaki yorumlarından sonra... Koskoca Galatasaray kadrosundaki oyuncuları 'bu; bu kadarlık oyuncu, şu, bu kadarlık oyuncu' diye lanse edip durdu. Tamam takımın oynadığı futboldan biz de memnun değiliz, oyuncuların performansından da. Hatta ben de beğenmem Mustafa Sarp'ı, Gökhan Zan'ı yahut da sağ kanatta Barış Özbek'i. Ama unutmayacaksın ki sende Anelka, Alex varken Barış'la şampiyon oldu bu takım. Zira Selçuk Şahin de Mustafa Sarp'tan daha iyi futbolcu değildir. Cristian dediğin, geçen sene bir çok maçta çirkeflik yaratan futbolcun formda bir Cana'nın yanına bile yaklaşamaz. Cristian'a, Selçuk Şahin'e Marsilya'da kaptanlık verirler mi de sen Cana'ya bu kadarlık oyuncu diyorsun? Ne yani şimdi tek tek oyuncularımızı mı kıyaslayalım. Sana göre Fenerbahçe maç kazandığında hele ki 2-3 fark attığında kadrodaki oyuncuların Türkiye'nin en iyisi değilmi Rıdvan Dilmen? Ama son 3 sezondur nerede bu süper yetenekli ''bu kadarlık'' tan fazla oyuncuların?

Tekrar söylüyorum iyi analizci ve yorumcudur Rıdvan Dilmen. İyi insandır da. Ama fanatiklik onu da bırakmıyor işte, tutamıyor kendini. Adnan Polat'a canlı yayında takındığı tavırlardan sonra yorumlarında da kendini aşması ve olayı fanatikliğe ister istemez vurması onu gözümüz de hadi tekil konuşayım gözümde soğutmuştur. Fanatik diye kimseye kızamazsın ya da takımını yüceltip diğer takımları hor görmesini de kabullenirim insanların ama işi gereği tarafsız olması gereken ve tüm takımları ayırt etmeden yorumlasın diye bir koltuğu oturtulan adamın konuşmlarına, hal ve hareketlerine herkesten çok dikkat etmesi gerekir, bitti.
 
Blog dünyasında vardı zaten 'NONTVSPOR' hareketi ve ben haksız bulurdum ama şimdi haklılıkları ortaya çıkıyor. Bundan sonra da Rıdvan Dilmen'in Ercan Saatçi'den farkı yoktur benim için.

Pino vs. Keita

| 30.9.10

Transfer döneminde Galatasaray ani bir hamleyle Keita’yı elden çıkarırken daha sonraları bunun sezon sonu toplantısında alınan bir karar olduğu ortaya çıkmıştı. Ee haliyle ortaya mantıklı sebepler konuldu ve birçoğumuz onu arayacağımızı bilsek de olumlu baktık bu hamleye. Disiplinsiz olması ve 9 Milyon Euro gibi bir transfer getirisinin olması başlıca olumlu taraflarıydı olayın. Ayrıca en öne çıkan yönleri olan hızı ve atletik yapısı da yaşı gereği bir iki sene içerisinde etkisini yitirecekti. Sonrasında ise vedayı kabullenmiş, Keita da Katar’ın yolunu tutmuşken; onun yerine gelecek ismi merakla beklemeye başlamıştık. Beklentiler büyüktü zira elde para da vardı zaman da… Zira çok zaman geçmeden isim belli olmuştu da:


Juan Pablo Pino… Müthiş gelecek vaat edip sonunu getiremeyen bir isim daha yani… Üstelik 3 Milyon Euro gibi azımsanmayacak bir paraya bu riski almıştı Galatasaray… Doğru mu yaptı yoksa yanlış bir hamle mi oldu bu, bunu konuşmak için henüz erken, bekleyeceğiz görmek için ama Pino’yu önceden tanıdığımız kadarıyla ve de Galatasaray’da oynadığı maçlardan edindiğimiz izlenim ışığında Keita ile kıyaslayabiliriz sanırım.




İlk olarak söylemek gerekir ki, Keita gününde olduğu vakit oyunu tek başına forse edebilen, takımını rakibi karşısında 3–4 farklı galibiyetlere götürebilen bir oyuncuydu. Hızlıydı, atletikti, teknikti ve bir o kadar da güçlüydü. Süperlig’de hiçbir sol kanat oyuncusu yoktur ki Keita’dan çekinmiyorum diyebilsin. Ama Pino’dan çekinmiyorum diyen çıkar mı? Çıkar… Peki neden?



Öncelikle bu güzel saçlı, ismi güzel delikanlının en büyük özelliği hızı ve tekniği. Topla da topsuz da feci hızlı kerata. Top tekniği ve bilek hâkimiyeti Keita kadar olmasa da azımsanmayacak kalitede. Ama Keita’dan ayrılan en büyük tarafı, dışa bağımlı olması. Şöyle ki; Keita berbat oynanılan bir maçta bile topu alıp önündeki milyon tane oyuncuya rağmen sıfıra inip arkadaşını boş pozisyona sokabilecek yapıda bir oyuncu. Ayağına topu yapıştırıp, tıpkı bir kartopu gibi her geçtiği adamda daha da güçlenerek ilerliyor, yıkılmıyordu. Ama Keita bu özelliğini her maçta kullanmaya çalışıp bazı zamanlarda da beceremeyince çekilmez gelebiliyordu. Pino’da ise bu yok öncelikle. Yani takıma ve sisteme daha çok bağlanan, bağlanması gereken bir oyuncu o. Durup dururken topu alıp 3–4 rakibi ekarte edemez, Misimovic’den, Arda’dan gelecek arapasına bakar Pino. Sabri’nin onu kaçırmasına, arkaya sarkıtmasına bakar Pino. Sonrasında ise yapılması gerekeni layıkıyla yapar. Dedik ya baştan, iyi oyuncu… Ama işte sisteme bu kadar dahil olması onu Keita kadar korkutucu, çekinilecek bir oyuncu yapmıyor. Takım kötüyken Pino da kötü olur yani. Dolayısıyla da Keita için ‘’iyi oyuncu yani adam, zor oyuncu’’ diyen İbrahim Üzülmez aynı şeyi Pino için ne kadar söyler bilemiyorum. Ama Keita gitti Pino geldi, olumlu-olumsuz ne değişti derseniz:



Olumlu Olarak;

# Sisteme ve takım oyununa daha bağlı.

# Yaşı daha genç hatta çok genç olduğu için öğrenmeye ve geliştirilmeye daha eğilimli.

# Gelecek vadeden oyuncu kadroda her zaman iyidir. Oynatırsın fayda sağlarsın, satarsın para kazanırsın vs vs…

# Yedek kaldığında küsmez.

# Disiplinsiz davranışlarda bulunmaktan kaçınır.

# Parıldayıp, maddi manevi büyük katkılarda bulanabilir.



Olumsuz Olarak;

# Rakibi daha az tehdit eden bir oyuncu olur Keita’ya göre.

# Takım kötü giderken insiyatif almakta yetersiz kalabilir.

# Sakatlık dedikoduları doğru çıkabilir.

# Hayal kırıklığı yaratan bir Wonderkid olarak geride kalabilir..



Son olarak Pino’yu hala beğenmeyen, Keita’yı arayanlar için bir tavsiyede bulunmak istiyorum, o da sabretmek. Lakin iyi bir Misimovic, formda bir ortasaha ve Arda Turan’la çok daha harika işler yapabilecektir, beklemek lazım...

Neler Oluyor Hayatta #5

|

 
# Elano yedek kulübesine ısınmaya başladı.
Eee Elano maçlarda bir gram bile hırslanmaz isen Rusya yolu gözükür usta.


# Emenike 4 gole ulaştı.
Fıs diyenler utansın, adam tam gaz devam…



# Es-Es Rıza Hoca’yı göndermiş.
Ne yalan söyleyeyim, takım şampiyonluğa koşsaydı da o tribünlerin içinden yine ‘’Rıza İstifa’’ diye bağırmak gelirdi zaten.



# Kayseri lig tarihinin en iyi başlangıcını yaptı.
- Ee gidip Santana’yı, Zaleyata’yı, Moritz’i alıp yurtdışı patentli donanımlı Türk evlatlarıyla harmanlarsan yaparsın kardeş, daha ne iyi şeyler yaparsın. Helal olsun denir buna.


# Eskişehirsporlu Pele ve Gaziantepspor’lu Popov Anadolu’ya fazla gelmeye başlar seneye…


# Aferin Serkan Kurtuluş!


# Ankaragücü ne para harcamış be kardeşim. Vittek, Sapara, Sestak nasıl bir üçlüdür öyle. Ama taraftar istifa diye bağırmaya erken başlamış, fena…


# Bursaspor’a da bir helal olsun lazım, 6’da 6…


# Beşiktaş cidden zevk veriyor. En son Lucescu zamanında böyleydi.


# Niang daha çok gol atar.


# Guiza, tıpkı Semih, Gökhan Ünal ve Zafer Biryol gibi kaybolup giden gol krallarından olup gidiyor. Ne? Bir ara Barca mı istemişti?


# Karabük, takımı bozmazsan, seni bu konuma taşıyan hocanı kovmazsan bir de öyle iyi bir on numara alırsan böyle güzel başlarsın lige işte, bir aferin de sana!


# Kasımpaşa çok suskun kaldı, geçen seneki gaz da yok, bocalamaya devam ederler gibi.


# Manisaspor Hikmet Karamanla 3’er 3’er gidiyor, hadi hayırlısı.


# Bursa’ya yeni transferlerin katkısı çok oldu, oluyor, olacak diyen var mı?

Günün Karikatürü #35 || Cükke

|
Yiğit Özgür...

Academy Lion Four-Four-Two ve Galatasaray Dergisi'nde

| 22.9.10
Yaklaşık yedi ay oldu ilk yazıyı postalayalı ve ne kadar yol kattettim bilmiyorum ama çok çabaladığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim... Belki yazı sayısı olarak çok üretken bir 7 ay sayılmaz ama bunda iş ve okul hayatımın ve de yazılarda seçici olmak istememin büyük payı var. Amatör duygularla profesyonel bir iş yapma gayretindeydim hep... Ama şimdi daha heyecanlı ve arzuluyum lakin takdir edilmek güzel bir şey
 bilirsiniz; şevk verir... Geçtiğimiz ağusatos ayında 4-4-2'da ve Galatasaray Dergisi'nde ayın blogları bölümünde Academy Lion da vardı... 4-4-2 için sevgili Oğuz Öztürk'e teşekkür ederim, zira blog dünyasına ilk girdiğimden bu yana gerek attığım mesajlara hep sıcak karşılık vermesiyle gerek de bloguı 4-4-2'ye çıkarmak istemesiyle en büyük destekçilerimden biri oldu bu alemde. Sağolsun... Galatasaray Dergisi'ne de ayrı bir teşekkür etmek gerekiyor, blogu takip edip buna değer görmeleri harika bir şey oldu benim için...

Artık üniversitedeyim ve tek uğraşım bu. İnternet bağlantımla ilgili bir kaç problemi hallettikten sonra bu şevk ve yedi ayın getirisiyle daha bir akıcı AcademyLion karşınızda olacak. Bugüne kadar bu blogu okuyan, takip eden, yorum ve önerileriyle destekleyen herkese  çok teşekkür ederim. Yazıldığınızın kıymet görmesi harika bir duygu, teşekkürler!


Galatasaray Dergisi

4-4-2



Bucaspor 0 - 1 Galatasaray || Üç Puan !

| 21.9.10
Bu gittiğimiz yol, yol değil derken sonunda ardarda gelen üç galibiyetle bildiğimiz yollara çıkıverdik. Üç haftadır aynı şeyden ötürü avunuyoruz ama bu maç için sevinilecek en güzel şey herşeye rağmen alınan üç puan... Lakin ne oynadığı belli olmayan bir Bucaspor ile; patates tarlasından da beter güzel İzmir'imizin berbat sahasında, takımın en fitilleyici isimleri olan Arda ve Sabri'den yoksun olarak çıktığımız maçta alınan üç puana sevinmeyip de n'apalım ?

Uzun yıllardan sonra ilk defa bir lig maçı için İzmir'e gelen Galatasaray; beni ve benim gibi birçok İzmirli Galatasaray taraftarını inanılmaz heycanlandırdı. Keza yakın zamanda da gerek kupa gerekse hazırlık maçları için İzmir'e gelinmişti ama bu maçlarda gerek heyecan gerek de kadro olarak tatmin olamıyorduk. Fakat bu defa sahada Baros, Kewell, Mısımovic, Pino ve son samuray Neill vardı. Güzel bir bekleyişti maç gününe kadar olan... Maç günü ise yaklaşık bir buçuk saat evvelden ihtiyar koca stadımıza ayak basmıştık ve sıramızı beklemeye koyulduk. Tabi maçtan üç dakika öncesine kadar beklemiş olsak da ilk düdüğü kaçırmamak sevindirici bir nokta oldu adımıza. Sonrasında ise yaklaşık 35 bin renktaşımızla birlikte maçı izlemeye koyulduk. Lakin maç boyunca da sadece izledik...!



Maç başlar başlamaz iki şey kendini hemen belli etti. İlki zeminin bebatlığı. Daha ilk saniyede çamurlu kütleler havalarda uçuşmaya başlamıştı. İkinci şey ise Ultraslan İzmir'in organizasyonsuzluğuydu. Aslında açık tribünde fena sayılmayacak bir koreografiyle başlamıştı maç ama sonrası 35 bin taraftar için utanç vericiydi bence. Lakin açık tribünde 2-3 bin kişilik bir kitleyle konuşlanmış olan Ultraslan statta organize edilmeyi bekleyen o kadar taraftarı bağırtamadı, coşturamadı. Hoş, sahada uğruna coşulacak bir futbol yoktu ama yine de Galatasaray vardı... Her şey bir yana bizim bulunduğumuz ve de full olan kale arkası tribünde bir tane amigo olmaması başlı başına hataydı. Yer yer avuç kadar Bucalı taraftar bizden daha çok bağırdı dersem yanılmış olmam. Oysa biz bir tezahuratı en fazla 10 sn sürdürebildik. Berbattı yahu maç tam anlamıyla. Burada tüm suçu Ultraslan'a atmıyorum keza stada gelen seyirci profili de etkiliydi bunda ama yine de üstüne düşeni yapmadı Ultraslan. Diyorum ya koskoca kale arkası onlara baktı tüm maç boyunca ama ilgilenen, yönlendiren bir oluşum göremedi orada.

Maç için söylenecek şeylere gelirsek yoğunlukta olan olumsuz eleştiriler ama bunları yazmak konusunda kararsız kalıyorum aslında. Tamam sahada kopuk ve organize olamayan bir Galatasaray vardı ama bunun sebebi üstüste üç pas yapmaya imkan vermeyen zemin ile ne oynadığı belli olmayan Bucaspor olamaz mıydı? Zira bunlar küçük bahaneler değil, hatrı sayılır bahaneler... Zemin konusunda yıllardır aynı sıkıntı var ve tek umudumuz yeni yapılacak Örnekköy Stadyumu. O gelene kadar İzmir'de bu stat sorunu sürmeye devam edecek gibi görünüyor... Bucaspor'a gelince de önceklikle sempatiyle baktığım, Süperlig'e gidiş serüveninde birçok maçına gittiğim bir takımdı sarı mavililer. Keza altyapısıyla ve süregelen sistemiyle de Türkiye'de gururu oldular İzmir'in.. Ama ligde geride kalan haftalar gösterdi ki şuan için ligin en kötü top oynayan birkaç takımından biri onlar. Sezon başında yeni bir devrim yaratma ve gelecek 5 yıl içinde şampiyonluğa oynayacak bir takım yaratma iddiasıyla takımın başına gelen Bulent Uygun yaptığı onlarca transferin kaynaşmasını ve sistemine alışmasını kısa bir süre içinde sağlayamazsa 5 yıllık serüven Bank Asya'dan devam edebilir... Lakin hepimiz biliyoruz ki ilk yarıda toparlanamayan takımlar ikinci yarı ayakta kalmakta en büyük sıkıntıyı çekenler oluyor. Ama tabi etkili ayakları ve Süperlig'i iyi tanıyan bir hocaları var her şeye rağmen ve şimdiden Bank Asya adayı gibi göstermek istemiyorum. Ama ne defansta ne de ofansa yeteri kadar organize olamıyorlar. Hücum organizasyonları ilerdeki hızlı siyahi oyuncuların ayağına bakıyor. Defansta ise tecrübeli elemanlar var ama önlerinde rakibi durdurucu, hızını kesici bir oluşum yok. Hal böyle olunca da sahada ofans mı defans mı oynadığı belli olmayan bir takım görünümündeler. Ama henüz geç değil ve toparlanmalarını umuyorum. Zira İzmir'in bu sevinci daimi olsun artık!

Bu arada untumadan söyleyeyim sağ bekte Serkan'ı uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar beğendim. Kaybolup gidecek diye düşünmeye başlamışken yeniden umutlandım onun adına da. Ayrıca maç boyunca küfür yiyen Ayhan'ın güzel bir golle galibiyeti getirmesi de tribünde inanılmaz keyifli muhabbetlere sebebiyet verdi, eğlenceliydi gerçekten... :)

Galatasaray adına is söylenecek herşeyi ilk paragraf özetliyor aslında. Üstüne söylenecek ne var bilmiyorum. Alınan üç puan ve takımın gösterdiği mücadele sevindirici noktalardı. Sakatlıklara ve pasa dayalı oynayan bir takım için berbat olan bir zeminde maç kazanmak, şampiyonluk yolunda en büyük umut kaynağım benim. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu takım form tutacak, iyi futbol ve bol gollerin olduğu maçlar hafızalarımızda yerini edinecek. Biraz daha beklemek lazım konuşmak için...


Sabrın Sonu...

| 18.9.10
Sonunda yıllar sonra İzmir'imde bir Süperlig maçı... Çok heyecanlıyım çok !! Ben kaçar beyler, iyi haberlerle görüşmek üzere !!!

Günün Şarkısı || Çelik - Hercai

|
Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar. 
Her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. 
Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine;
“Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım, kışın ortasında herkesin
 soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki, bütün doğa bize ait olsun” der
 ve ikisi de o bahar açmamaya karar verirler. Biri açmak için kışın gelmesini
 ve karın yağmasını beklerken, diğeri o yaz açar. O gün bugündür, karda açan ve
 sevgilisini bekleyen çiçeğe “kardelen”, sevgilisini yarı yolda bırakan çiçeğe
de “hercai” denilir. işte bu yüzden hayırsız sevgiliye “hercai” diye hitap edilir...




***Efendim bugün Buca- Galatasaray maçı var ben de Atatürk  Stadyumundaki yerimi alacağım her zamanki gibi... Uzun zamandır şehrimde yaşayamadığım bu duyguyu, bu hazzı tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım, İzmir'e renk geldi... Vel hasılı kelam gündemi futbola bağlamadan önce eskilerden harika bir parçayı anımsatmak ve anlamını açmak istedim. Her ne kadar tarzımız dışı kalsa da büyüdüğümüz parçalar her zaman bir yerlerde bizimle kalıyor. Şarkılar zaman makinesi gibi, şu şarkıda nerelere gittim ben mesela. Bu da böyle bir anımdı :)

İsimleri Yaşatılsın Kampanyası

|
Efendim bildiğiniz üzere Şeker Bayram'ında pek de iç açıcı olmayan haberler aldık Seyrantepe'den. İki stad işçimiz, kardeşimiz hayatını kaybetti bir kazada. Bunun için bir imza kampası başlatılmış ki isimlerinin yaşatılması için. Ama bir kapıya bir tribüne ya da bir anıta isimleri yazılsın isteniyor...
Bize de katılmak düşüyor sanırım.

http://www.isimleriyasatilsin.com/index.php

Bilindiği gibi, Galatasaray Spor Kulübü nice sevinçler yaşadığı evi Ali Sami Yen Stadı'ndan ayrılmak üzere. Türkiye'ye kulüpler bazında en büyük başarısını yaşatmış olan kulübümüz, yeni ve daha büyük başarılar için, yeni ve daha büyük evine, Aslantepe'ye taşınmak üzere. Bu stadın tamamlanması için yüzlerce işçi, onlarca mühendis emek dökmeye devam etmekte. Bu stadın Türkiye'ye kazandıracağı uluslararası prestiji, Galatasaray'ın bu stadda kazanacığı başarıları düşündükçe, belki de en çok onlar sevinmekte. Belki de en çok bu stadı alınlarının teriyle yükseltmeye devam eden emekçiler gururlanmakta. Çünkü bu stad, onların eseri.
Fakat iki emekçi, Gökhan Yavuz ve Raşit Ek, bu başarıları göremeyecekler. Fakat iki emekçi, Gökhan Yavuz ve Raşit Ek alınterleriyle yükselttikleri bu stadda yaşanacak büyük başarılara eşlik edemeyecekler. Çünkü onlar bir bayram sabahı Galatasaray'ın yeni stadı için can verdiler. Fakat onların adını bu büyük stadda yaşatmak bizim ellerimizde.
Bizler, bu iki emekçinin, bu ülkenin yaşayacağı büyük sevinçler için bir bayram sabahı can veren iki işçinin, Aslantepe'de yaşatılmasını talep ediyoruz. Bizler, isimleri sonsuza dek bizlerle yaşasın, kazanılan büyük başarılarla anılsın ve hiç unutulmasın diye bu iki emekçi Gökhan Yavuz ve Raşit Ek için isimlerinin bir kapıya yada bir tribüne verilmesini, yada kendilerini ve tüm emekçileri temsil edecek bir anıt hazırlanmasını talep ediyoruz. Aynı talebi bizlerle paylaşan herkesin, bu metnin altına imza atarak, bunu göstermesini arzuluyoruz. Bu iki işçinin hayatına saygı gösteren herkesi, bu metnin altına imza atmaya çağırıyoruz.

Referandum Sonrası Feysbuk İhtirasları !!!

| 16.9.10
Efendim feysbuk'umda bir arkadaşım gönderdi bu çalışmayı. Hani ahzırlayanlar kim bilmiyorum ama baya kasmışlar ve değmiş yani tebrik ederim!! Özellikle Devlet Bhçeli ve Hüseyin Kaya kısmı inanılmaz :)))

Günün Karikatürü #34 || Balık Hafızası

| 15.9.10

Bu aralar çoğaldı balık hafızalılar, tehlikeli oluyorlar.
Erdil'den...

Galatasaray 1 - 0 Gaziantepspor || Transfer Etkisi

|

Evet kısa bir Yalova seyahatinin ardından tekrar evimdeyim, İzmir'de. Ee o zaman maç yazısını da fazla bekletmemek lazım efendim. Öncelikle evinde de olsa Gaziantep gibi bir takımdan henüz bocalama dönemindeyken 3 puan almak gecenin en büyük artısıydı. Hani her şey bir yana sadece bunun için de sevinilebilir zira çok yetenekli oyuncuları olan ve iyi pas yapan bir takım Gaziantep. Tolunay hocanın sistemini oturtmasıyla da daha iyi olup üçer üçer puanları almaya başlayacaklardır. Özellikle yeni transferleri Popov, Sosa ve geçen senenin spaktaküler gollerinin sahibi Julio Cesar'ın adından sıkça söz ettireceği bir sezon olacağı bariz... Neyse şimdi bizim takıma geçelim.


Öncelikle sahaya çıkan kadro görünüşte idealdi. Rijkaard; sakatlıktan çıkar çıkmaz milli takımda iki önemli maça ilk 11'de başlatılan Sabri'nin fizik gücünü yeterli görmemiş olacak ki maça stoperden bozma sağbek Ali Turan'la başladı. Keza bizim Delioğlana bu kadar yüklenmek yeni bir sakatlık riski doğurabilirdi, mantıklı bir hamle yani. Ama bu mantıklı hamle, az kalsın facia doğuruyordu dersek mübalağa yapmış sayılmayız herhalde. Elano'nun formsuz ve isteksiz futbolu, Ali Turan'ın sağbekteki yetersizliğiyle birleşince adeta ölü tarafı oldu sağ kanat takımın. Gaziantep'in 3 Milyon avroluk oyuncusu Popov da yardıra yardıra bitiremedi bu kanadı, neyse ki gol atmakta o kadar başarılı değildi. İkinci yarıda gelen Sabri ve Aydın değişikliği de maçı hareketlendiren ve 3 puanı takıma kazandıran hamle oldu Galatasaray adına. Maça dair söylencek pek bir şey yok aslında. Fizik ve mücadele gücü yüksek, oyun kalitesi vasat bir maç oldu. İlk yarıda oyunu istediği gibi yöneten bir Gaziantep, ikinci yarıda ise kurmakta 45 dk geciktiği baskıyı kuran Galatasaray vardı sahada. Sonra da pozisyonlar ve ardından gelen penaltı golü.  Golden sonra 10 dk daha üstünlüğünü sürdüren Galatasaray ortasahasının direnci düşünce Gaziantep ataklarını kabul etmeye başladı ama rakip sahada iyi organize olamayan Tolunay Hoca'nın takımı yetenekli ayaklarından da bireysel katkılar alamayınca maçı puansız bitirdi ve ligde ilk mağulubiyetini almış oldu...Gelelim maçın diğer önemli noktalarına.


Öncelikle bu Elano'nun hali ne olacak diye kendime sormaktan bıktım. Yahu tüm her şey bir yana adamın yüzünde oynama isteiği hırsı yok. Brezilya maçlarında olan hevesi arzusu bir gram bile yok sarıkırmızı forma altında. Mutlu değilse neden gitmedi, sistemden yana problemliyse bu onun isteiği sistem değil mi, fiziksel olarak hazır değilse bunu hocasına neden söylemiyor? Kabullenemiyorum, sahada o akdar etkisiz durmasını sonra da yılda 3-4 Milyon avroyu cebe atmasını kabullenemiyorum...


Ali Turan meselesi var bir de. Efendim taraftarda inanılmaz bir şekilde Ali Turan'a tepki yağıyor. Saydırıyorlar da saydırıyorlar. Ama çok unutkan olduk biz, bu oyuncunun takımda yeni olduğunu, asıl mevkisinin stoper olduğunu ve her futbolcu gibi takıma uyum süreci yaşayabileceğini gözardı ediyoruz. Sabretmek lazım, bence stoperde Gökhan Zan'dan daha iyib ir alternatifitir Ali Turan!


Yeni transferlere gelirsek; öncelikle mutluyum kendi adıma zira her bir yeni oyuncumuzdan umutluyum gelecek adına. Pino'dan büyük bir patlama beklediğimi daha önce yazmıştım ve maçlarda da bunun sinyalini veriyor Kolombiyalı. Umarım yine ters bir sakatlık falan yaşamaz da bir an önce kendini gösterir. Diğer bir transfer Cana ise bu maçta oynamadı, Rijkaard onu ilk 11'e hazır görmüyor hala. Haklı da, oynadığı maçlarda büyük bir uyumsuzluk içinde gözüktü Arnavut oyuncu. Ama Gerets'in onun hakkında söylediği bir şey var: Üç, dört maç sabredin, katlanın sonra tam bir takım oyuncusu lideri olur! Ben de aynı fikirdeyim, hatalı transfer damgasının bu kadar erken vurulması akla hayale sığılıcak bir şey değil zira...


İlk maçlarına çıkan Mısımovic ve Insua ise doğru tercih sinyalleri veren bir karşılaşma çıkardılar. Özellikle Insua topla alışverişi iyi olan, pozisyon almasını bilen ve bölgesine yakışan bir bek olduğunu hemen gösterdi sanırım. Tabi onun transfer yazısında yazdığım gibi biraz ağır ama yine de Hakan Balta'dan yavaş değil sanırım. Ama asıl soru Çağlar takıma katılınca ve bir ihtimal Elano da kendine gelirse kontenjana takılır mı? Bekleyip göreceğiz... Bir diğer transfer Misimovic ise henüz takımla 3 antrenmana çıkmış olmasına rağmen 90 dakika sahada kaldı ve olumlu sinyaller verdi. Özellikle ilk yarıda en çok koşan oyuncu olması, koşmayan bir oyuncu diyenlere iyi bir yanıt oldu sanırım. Zira iki tane de milli maç oynadıktan sonra katıldı takıma. Maç boyunca arkadaşlarını tanımadığı için oyunu yönlendirme işini yapamadı ama pas mühendisliğini bize göstermekten de geri kalmadı. Takımına alışmış bir Misimovic ilerde çok can yakacak ve bunun için çok heyecanlanıyorum yahu :))




Son olarak her kötü gidişten sonraki bir kaç mağlubiyetten sonra, özellikle de sezon başlarında geleceğe umutla bakılır, moraller bozunmaz ama bu daha çok öngörü değil umut olur. Fakat bu sezon farklı. Transferlerin takıma alışmasından ve sakatların kadroya yeniden dönmesinden sonra fırtına gibi esen bir takım bekliyorum ben, zira takım iyi oynamadı şimdiye kadar ama inanılmaz bir mücadele verdiği kesin. Umutlu olmak değil inanmak lazım, iyi günler yakın...


**Mustafa Sarp'a dair yazılacak şeyler var ama biraz daha beklemek istiyorum.




Medyada Olası Q7 Manşetleri

| 11.9.10

Efendim ligimize Quaresma geldi hoşgeldi peşinden lakabı Q7 geldi. Ama bu lakap medyamızda öyle garip şekillerde yer bulmaya başladı ki, blogda üstüne yazı dizisi başlatsak yeridir hani. Ben de olası senaryolaR üzerine çeşitli medyatik başlıklar attım ve yakın zamanda bunları yayın organlarından bekliyorum. Zira çıkmış da olabilir, BJK medyasını çok takip etmiyorum sonuçta.  


Efendim önce Quaresma sakatlandı ve medyamız(ligtv.com.tr) hemen başlığı buldu...
Q7 Arıza yaptı!

Şimdi bizim seneryomuza bakalım. Quaresma takım içinde huzursuzluk çıkardığında:
Q7 su kaynattı.

Sonra takıma geri döndü ama iyi performans gösteremedi diyelim hemen başlık hazır:
Beşiktaş Q7'yle bile yolda kaldı. Sırada Lincoln mü var?

Sonra bu kötü performans sürdü ve diğer başlıklar da türemeye başladı:
Boşa patinaj...! 
Marş Basmıyor! 
Q7'de Benzin Bitti!

Daha sonra çıktığı bir maçta iyi bir performans gösterip Hat-trick falan yaparsa:
Falanfilanspor'a Q7 çarptı 
Q7 Gaza Bastı 
Bas Gaza Q7 Bas Gaza


Ardından gelen bir derbi maçta gol veya asist yaparsa; ezeli rakibe nispet gelecek başlık ise Mustafa Sandal esintilerinden:
Onun Q7'si var.

Her şey iyi gidecek değil ya, oldu da bir maçta Portekizli yıldız kırmızı kart gördü ve Beşiktaş puan kaybetti:
Q7 Şarampnole Yuvarlandı.
Kaza Geliyorum Demedi.
Q7 Balansı Bozdu


Bunlar olup akarkene bir gün federasyonda lisans konusunda bir problem çıktı ve bunun için de başlık hazır bizimkilerde:
Federasyon Q7'nin ruhsatına el koydu!

Derken bavulunu alıp gitti bu topraklardan Q7, son başlık da hazırdı her zaman ki gibi:
Yerli Malı Yurdum Malı Herkes TOFAŞ kullanmalı

vs vs vs.... Daha cıvırdım da şimdilik yeter sanırım, varsa aklınıza gelen siz de yazınız efenim, bunlardan daha berbatları çıkar mı merak ediyorum:)

Neler Oluyor Hayatta # 4

|
# An itibariyle Bursaspor 4'te 4 yapmış bulunuyor.
Öyle ya da böyle kazandıkları takdiri haketmeyi sürdürüyorlar...
#Basketbol'da yarın yarı final heyecanı var.
Her ne kadar Kobe, LeBron, Nowitzki olmasa da adı üstünde Dünya Şampiyonası bu ve bu büyük turnuvada oynadığımız maçlardan sonra blogun temasını basketbola çeviresim geliyor, hakikaten bize kattıkları heyecan, ruh inanılmaz, teşekkürler 12 Dev Adam!

 # Milli takımdan sakat dönenler yine bizimkiler oldu. Arda ve Hakan neredeyse bir ay ilk 11'de olamayacaklar.
Yapacak bir şey yok artık sezona 40 kişilik kadroyla başlamanın zamanı gelmiştir. Veya topluca hacca gitmenin! Ne varsa üstünüzde arının gelin arkadaşım!

# Queresma sakatlanmış
Medyada hemen sakat sakat mı alındı, kronik hastalığı mı var gibisinden seneryolar başlar, yakındır... 

# Transfere harcadıkları hatrı sayılır paralarla lige çok iddialı başlayıp, şampiyonluk kovalamak isteyen Eskişehir galibiyet orucunu 5. haftaya taşıdı.
Gelecek hafta da elde edilemeyecek bir galibiyet Rıza Hoca'nın sonu olur mu dersiniz?

# Volkan Şen çok ayrı bir futbolcu, değerini bilmemiz lazım...

# Geçen hafta yazamadım burdayken yazayım, takımının değil 11'inde maç kadrosunda bile düşünülmeyen bir adamı milli takıma alan hangi zihniyettir merak ediyorum. Evet bahsettiğim kişi Kazım. Şimdi neden Gökhan Zan'ı da söylemiyorsun diyenler olacaktır keza ben de hakveririm onlara ama Hiddink bize derse ki ben oynatacak defans bulamıyorum, tecrübe ayağıına ses çıkarmayabilirsin. Ama Volkan Şen'in Sezer Öztürk'ün olmadığı bir kadroda hiç maç yapmayan ve moralsiz olan bir Kazım'ın olması kabul edilemez bence. Kaldı ki ben Kazım'ın iyi bir futbolcu olduğuna inanarak bunları söylüyorum.

# Pino'dan iyi bir performans bekliyorum bu hafta.

# Takımın kadrosu da şöyle olur diye umuyorum:

Ufuk
Sabri Servet Neill Insua
Cana Sarp Elano
Serdar Kewell Baros

Oynatılırsa Misimovic Elano'nu yerine daha uygun tabi...

# Bursasporlu futbolcular Manchester'a çok bileniyorlar, Allah sonlarını hayretsin...



Gözünüz Üzerinde Olsun : Romelu Lukaku

| 7.9.10
Geride bıraktığımız sezon ve bu sezon Anderlecht formasıyla toplamda 53 maça çıkıp 22 Gol /11 Asist gibi başarılı bir istatistiğe imza atan bu Afrikalı Belçikalı sadece 17 yaşında. Bu yaşında 3 kez A milli oldu ve yarın da milli takımımıza karşı oynayacak Belçika'da ilk 11'de olması bekleniyor. Eğer beklenildiği gibi oynarsa bir izleyip gözlemlemek lazım ne varmış bu çocukta böyle. Tabi sonrasında da burada paylaşmak, merak ediyorum görüşlerinizi...

Bu arada Drogba'ya benziyor sanki biraz :D

Günün Şarkısı || Soul Aslyum - Runaway Train

| 4.9.10

Yine insanın içine işleyen bir parça daha. Amerikali alternatif rock grubu Soul Aslyum'dan...

Transfer Sonrası # Süperlig 2 || 2010 / 2011

|
Ligler tablosundaki değişimden sonra şimdi de ligimizin içindeki değişime göz atalım. Bakalım kulüplerimiz ne kadar değerlenmiş ya da değer yitirmiş transfermarkt'taki arkadaşlara göre :))

2009/2010 Sezon Sonu İtibariyle:


2010/2011 Sezon Başı İtibariyle:

# Tabloya baktığımızda en dikkat çekici yükselişi ilginç bir şekilde Fenerbahçe yapmış. Bir önceki sezona göre 36 Milyon avro daha pahalı bir takım kurmuş yönetim ve Aykut Hoca.

# Bir diğer önemli yükseliş de, şampiyon Bursaspor'dan doğal olarak. Onlarda da 20 Milyon avroluk bir değer artışı var...

# 5 Büyükler arasında geçen seneye oranla değer kaybeden tek takım Galatasaray olmuş transfermarkt'a göre...


# Düşen ve çıkan takımların lige etkisi +17 Milyon avro olmuş. Tabi bu farkın oluşmasında Ankaraspor'un kadrosunda A2 takımının dışında oyuncu bulunmamasından kaynaklanıyor...


# Ligdeki bir diğer dikkate değer değişim ise yabancı sayısında. Geçen sezon sonuna göre fazladan 28 yabancı uyruklu futbolcu ligimizde top koşturacak...


# Geçen sezon kadrosunda bulundurduğu oyuncuların yaş ortalaması 26,7 olan Beşiktaş'da bu sezon ortalama 28,00 ve bu onlara ligin en yaşlı takımı ünvanını kazandırıyor:(Antalyaspor ile birlikte)


# Ne kadar ilginç bir tesadüftür ki; yaz dönemi boyunca yaşadığı transfer sirkülasyonuna rağmen değerinde hiç bir değişim olmayan bir takım oldu. O da Sestak'lı, Vittek'li, Sapara'lı Ankaragücü...

Transfer Sonrası # Süperlig 1 || 2010 / 2011

|
Transfermarkt değerlendirmelerine Süperlig'le devam edelim. Öncelikle Ligimizin diğer ligler arasındaki yerindeki değişime bir göz atalım...

2009/2010 Sonu itibariyle :

2010/2011 Başı itibariyle :



 Tabloya göz attığımızda; çok da ilgi çekici bir durum söz konusu  görünmüyor zira Rusya Premier Ligi ile Türkiye Süper Ligi 6.'lık ve 7.'lik  arasında yer kapmaca oynuyorken; ilk 5 ayrı, 8.'den itibaren olan ligler de ayrı bir kopmuş vaziyette... Şu sezon başı itibariyle 6.'lığı almış gibi gözüksek de muhtemelen kış transfer sezonunda Rusya yne bizi geçecektir. Tabi sonra biz geçeriz, sonra onlar, sonra biz vs vs vs .))

 Tabloda dikkat çeken bir diğer nokta Süperlig'in oyuncu değerinin 93 Milyon avro artması, ligimizin kalitesinin arttığının resmidir bu. Zira Eskişehirspor Pele'yi, Gaziantep Sosa'yı, Manisaspor Makukula'yı alınca sevinmemizin bir diğer nedeni de bu aslında...

Adnan Polat 100% Futbol'daydı

| 3.9.10
Türkiye - Çin maçını izledikten sonra hemen geçtim NTVSPOR'a merakla beklemeye başladım, ki gün boyunca asıl beklediğim de buydu. Adnan Polat'ın  konuk olarak katılacağı 100% Futbol... Program bir taraftar için doyurucu oldu kanımca. Aklımızdaki birçok soru işareti yok oldu diyebiliriz zira Başkan da çok samimi konuştu. Yaklaşık iki saat süren söyleşiden aklımızda kalanları şöyle bir yazalım bakalım....

# Öncelikle Rıdvan Dilmen'in tarafsızlığını koruyamaması ve de karşısında Galatasaray Başkanı değil de eski bir futbolcu oturuyormuş gibi davranması ( tüm söyleşi boyunca değil tabi ) inanılmaz canımı sıktı. Oysa ki sever sayarız Rıdvan'ı iyidir hoştur. Öyle çok atıp sallamaz, teknik taktik kısmını iyi analiz eder, çoğu zaman da tarafsızdır hani ama bu gece bazı yerlerde takındığı tavırlar hoş olmadı...

# Başkan'ın saydığı 5 büyük proje kısmının fasafiso değil de sahiden büyük işler olduğunun tüm Türkiye'ye açıkca anlatıldığını düşünüyorum, gecenin  en büyük artılarından birisi oldu bu.

# Prekazi-Jovanovic meselesinde aslında abartıldığı kadar bir ayıp olmadığı ortaya çıktı. Keza Polat; Prekazi'nin açıklamalarıyla örtüşen şeyler söyledi ve bir de olayın perde arkasını ayyuka çıkardı. Söyledikleri ve anlattıkları da yeterince olabiliritesi yüksek geldi bana, inandım yani...

# Şans faktörüne inanmayan Rıdvan'a deyimi yerindeyse feci ayar oldum, itirazında abarttı zira ister şans , ister karma, istersen de kader dersin ama sahadışı bir faktörün olduğunu inkar edemezsin futbolda... Keza adam orda şansızlık yüzünden böyle oldu demiyor ama o faktöründe etkisi olduğunu söylüyor, sadece bu.

# Adnan Sezgin'in maaş dedikoduları doğruysa tek eleştireceğim nokta o olur yoksa ben de Polat'ın  kurban seçildiği yönündeki fikrine katılıyorum...

# Transferde geç kalındığını benim de kanaatimdi, keza tam kadro çalışmalara başlamak her zaman en makul olandır fakat Karpaty karşısına formamızı çıkarsak elememiz lazımdı. Rıdvan'a net olarak anlatamadı bunu Polat.

# Güntekin Onay'ın tarafsızlığına ve uslübuna yine hayran kaldım, zaten babası ( Gündüz Tekin Onay ) da adamdı derler...!

# Başkan'ın Haldun Üstünel'e verdiği değeri ifade etmesi de hoştu.

# Rijkaard'a duyulan saygı ve güvenin ifadesi de gelecek adına yüreğimize su serpti dersek yeridir herhalde.

Genel anlamda vaatlerle değil icraatlarla dolu bir söyleşi oldu ve tatminkar sayılırım. Şimdi durup beklemek lazım meyveler çürük mü olacak sağlam mı???

PES ( artık! ) 2011

|
Bu PES artık cıvıtmaya başladı, maçı falan bırakıp şu ayarlarla, özelliklerle vakit geçireceğiz artık herhalde :) Zira kısa bir içerisinde ayağımızı LCD'ye sokup gol atacağımız günler de gelecek bu gidişle!! Şu videoyu bir izleyin derim.


pes 2011 demo ! | izlesene.com

Transfer Sonrası # Bursaspor || 2010 / 2011

| 2.9.10


Bursaspor şampiyon olduğunda birçoğumuz devrim dedik, keza öyleydi de, az buz bir şey değildi yaptıkları, koca bir tabuyu yıkan onlar oldu yıllar sonra. Üstelik yakıştı da. Hepimiz yakıştırdık onlara bu şampiyonluğu, çünkü onlar bunun için yapılanmışlardı, her ne kadar bekledikleirnden daha erken de almış olsalar meyvesini şaşkın değillerdi, artık 5. büyüktü onlar zira...

Tabi şampiyonluğuun kötü tarafları da olmadı değil; şimdi ki Ligtv paketlerine göre geçen sene 13 TL'ye takımını izleyebilecek Bursaspor tarftarı bu sene 35 TL bayılmak zorunda :) İşin esprisi bu tabi...

Velhasılı kelam bu şampiyonluğun ve elde edilen devler ligi biletinin Bursaspor'a katkısı olması gerektiği gibi fazla oldu. Para, prestij, saygı, sempati vs bir çok şey kazandılar. Takım olarak da değerlerini katladılar, artık takımdaki hiç kimse eskisi gibi olmayacaktı zira şampiyon takımın oyuncularıydı onlar. Transfermarkt.de sitesinini bilmeyeniniz yoktur, oyuncu ve kulüplerin büyük veritabanı olarak bulunduğu bir site olmanın dışında takımlara ve oyunculara biçtiği değerlerle de transfer piyasasına yön veren bir oluşum. Ben de sezon sonunda şampiyon olan Bursaspor kadrosundaki değişimi Transfermarkt'a göre gözlemleyebilmek için arşivlemiştim, transfer döneminin bitmesiyle beraber de kıyaslama yapmanın zamanını geldi ve bunu paylaşmak istedim... İşte şampiyonluk sonrası oyunculara eklenen değerlerle ve yeni transferlerle 2010-2011 Bursaspor kadrosu...

# Şampiyonluk sonrası kadroda tutulan oyunculara + 14 Milyon avroluk bir değer gelmiş. 

# Gelen giden oyuncular sonrasında da +6 Milyon avroluk bir eklentiyle geçen sezon 34 Milyon avro olarak ölçülen Bursaspor kadrosunun değeri 2010 - 2011 sezon başı itibariyle 54 Milyon avro olarak belirlenmiş. 

# Takımda en çok değerlenen oyuncular +2,5 Milyon avro'luk artışla Ozan İpek ve Volkan Şen.

# Takıma bu sezon dahil olan oyuncuların toplam değeri yaklaşık 11 Milyon avro iken takımdan ayrılan oyuncuların değeri 6 Milyon avro...

Genel olarak transferler baktığımızda ise takımda bir Arjantin ortamı kurmak istedikleri çok açıkca görülüyor. Lakin defansa yapılan Vederson ve Stepanov takviyeleri en başarılı hamleler kanımca...  Ali Tandoğan-Ömer Erdoğan-Stepanov-Vederson'dan oluşan defans kurgusu kaleci Ivankov'la birlikte takıma güven veren bir yapıya sahip. Zaten bunu ligde henüz gol yemeyerek gösterdiler...Arjantinlilerden ise beklentim büyük ama hepsi yine de soru işareti benim için. Insua'yı biraz ayrı tutalım ama diğer iki isim olan Nunez ve Steinert muamma, onları devre arasında değerlendirebileceğiz...

Face Off #7 || Insua

|
City'den Tevez ile Galatasaray'dan Insua yanyana. Tam olarak olmasa da bir benzerlik var sanki:))

Transfer # Emiliano Insua

| 1.9.10
Yine gündemde olmayan biri ansızın havalimanında beliriverdi ve Arjantin milli takım oyuncusu 21'lik Insua Rijkaard'ın bir diğer öğrencisi oldu dün itibariyle. Hakan Balta'nın istikrarlaşan formsuzluğunda ve olası bir sakatlık sendromunda solbekte Serkan Kurtuluş'u oynatmaktan daha mantıklıydı böyle bir transfer yapmak. Lakin Liverpool gibi bir kulüpten hem 21 yaşında hem de gelmeden önceki son sezonunda 40'ın üzerinde maça ilk 11'de çıkan bir oyuncunun opsiyonuyla birlikte cuzi bir miktara kiralanması da bir başka mantık kokan hareket. Hayırlı olsun öncelikle...

Emiliano Adrián Insúa Zapata, Boca Juniors altyapısında yetişmiş yetenekli bir Arjantin evladı efendim. Henüz kulübünde A takım düzeyinde doğru dürüst forma giymemişken ülkesinin genç milli takımlarında gösterdiği başarı ile Liverpool scoutlarının gözünden kaçmamış ve 2006 yılında İngiliz kulübüne kiralık olarak dahil edilmiş. Daha sonra ise 2007 yılındaki U 20 Dünya Kupası'nda yaşadığı şampiyonluk ve bu şampiyonlukta vermiş olduğu katkı ona Kırmızılar'ın kapısını sonuna kadar aralayan olay olur ve bonservisiyle birlikte İngiltere'de bulur kendini. 2008-2009 sezonunda John Arne Riise'nin formasını kapamasa da yine de sezon boyunca 13 maça ilk 11'de başlayarak 19'luk bir delikanlı için fena sayılmayacak bir tecrübe kazanır. Sonraki sezonda ise Riise'nin takımdan ayrılması, Aurelio'nun sakatlanması ve Dossena'nın da formsuzluğu ona ilk 11'in yolunu açar ve Benitez tarafından sezon boyunca 44 maça çıkartılır genç oyuncu. Bu sezon ise Liverpool'un başına gelen efsana hoca Roy Hodgson'nun birinci tercihinin Fulham'dan Paul Konchesky olacağını bilen Emiliano, Galatasaray'ın teklifini tereddüt etmeden kabul edip İstanbul'un yolunu tutar. Bugün itibariyle de ayağının tozuyla ilk antrenmanına da çıkmış bulunuyor Galatasaray'da...


Niteliklerine baktığımızda oyunu ofansif oynamayı seven ama defansif sorumluluklarının da farkında olan bir bek Insua. Bir nevi Sabri-Hakan Balta karışımı diyebiliriz. Benim bir bekte aradığım hıza sahip olmasa da Hakan'dan daha akıcı ve hızlı olacağı da kesindir. Ayrıca tekniğinin üst düzeyde oluşu da maçlar için beni heyecanlandıran bir başka unsur. Hatta olası bir Arda - Insua uyumunda muhteşem işler çıkartabilecek bir sol kanat umuduna kapılmadan da edemiyorum. Enfes olabilir hakikaten...


Malumunuz aylardır işteyim işteyim diye haykırıyorum burada hatta bu işten dolayı da blogu çok ihmal etmek zorunda kalıyorum malesef... İş ise, bir otelde animatörlük. Bu konuya neden girdim, çünkü çalıştığım otelde  %80 oranında İngiliz var ve hatrı sayılır kadar da Liverpool'lu var aralarında. Bu transfer açıklanır açıklanmaz da hemen koştum, sordum soruşturdum onlara Arjantinli'yi. İlk söylediklerinden öyle büyük bir transfer yapmadığımız anlamını çıkardım. Zira söylediklerine göre yavaş bir futbolcuymuş ve sezon boyunca çok da büyük işler yapmamış. Tabi sonradan Galatasaray'da başarılı olabileceğini de eklemeden yapamadılar. Lakin geçen sene Liverpool için çok kötü bir sezondu ve ayrıca da onların kıyasladıkları oyuncular Ashley Cole, Glen Johnson, Evra, Clichy falan; unutmamak gerek...


Son olarak gündemde olan bir eleştiri konusuna da değinmek lazım. Bazı kişiler ve medya organları, Insua:'nın gözden çıkarılmış olduğunu ve Liverpool'un zaten aylardır onu elden çıkarmaya çalıştığını yazdı. Yalan! Lakin Insua kötü olduğu için değil, yeni hocası Hodgson'un oyun anlayışına pek uygun olamadığı için ilk 11'de düşünülmüyordu. Keza kurt hoca daha çok defansif bekleri seven bir anlayışa sahip, bunu da belirtmekte fayda var diye düşündüm...


Çok fazla geç kalınmış olsa da iyi transferlerle kapandı transfer sezonu. Insua'dan çok şeyler bekliyorum ve takıma adapte olduğunda da iyi işler çıkaracağını umuyorum. Diğer bir taraftan da Hakan'ın stopere alternatif olması bakımından da iyi bir transfer oldu bu.  Şimdi bekleyip göreceğiz Arjantinli'yi, söylediklerine bakarsak Liverpool'a ilk 11'i almak için dönmek istiyor ve yeterince hırslı, hadi bakalım sakatlıksız bir yıl olsun!


Doğum Tarihi: 07.01.1989
Doğum Yeri: Buenos Aires -
Yaş: 21
Boy: 1,79
Uyruklar: - Argentina
- Spain
Pozisyon: Defans,Bek
Ayak: Sol

Bre Bana Bir Çare!

| 29.8.10

Ligde iki hafta geride kaldı ama puan yok, Avrupa Ligi'ne katılmak için vasatın altında bir takım bile geride bırakılamadı, transfer için vaatlerle dolu 2 ay geride kaldı ama hala ortada sadece laf var ve kesin olan bir şey var ki, işler sarpa sarıyor! Hani kan değişimi veya yeni kan gibi tabirler vardır ya, işte aynen öyle bi durumdayız şu an. Belki yapılacak transferlerle, belki gönderilecek oyuncularla, belki de teknik ve idari(yönetim dahil) kadroda yapılacak değişikliklerle bu sağlanılacak ama bunun için biraz acele davranılması şart oldu zira ruhunu kaybeden bir takım, ondan da öte ruhunu kaybeden bir seyirci var şuanda Galatasaray'da. Sabır kelimesini sevmem ama mantıklı görürüm, umutla bakarım, gereklidir lakin bu konuda beklenilecek bir şey kalmadı! Bir kaç gün önce burada sabırlı olmamız gerektiğini ve iyi günlerin uzakta olmadığını iddaa ediyordum ama durum biraz daha farklılaşmaya başladı gibi. Örnek vermek gerekirse ben Galatasaray'a kasığında küçük bir zorlanma olmuş gözüyle bakıyordum ve gelecek adına umutluydum. Ama şu an yaşanılan kötü günler, ortada esen kaos, medya camia ve taraftardan gelen baskılar takımın çapraz bağlarının kopmasına sebep olabilir keza zemin berbat rakip insafsız!!! Önümüzdeki 2-3 günlük dilimde atılacak adımlar tüm sezonun kaderini direk etkileyecek ve umarım geç kalınmış mantıklı adımları atarlar... Reçete yazıp kafa bulandırmak istemiyorum keza mantıklı olan adımlar az çok belli zaten. Ama tabi olayların sonucuna göre tekrar yazarız bir şeyler, şimdi iyi şeyler olmasını ummaktan başka bir çaremiz yok gibi gözüküyor...

Günün Karikatürü #33 || Sigarayı Bıraktım

|

Yiğit Özgür'den yine dil cambazlığı...:))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Copyright © 2010 AcademyLion