Keblinger

Keblinger

Biri bir şey demiş:

Artık eş zamanlı olarak buradayım:

http://jesusyavuz.tumblr.com


(jesusyavuz)


Günün Şarkısı || Lily Frost - Secret

| 24.2.12
               Bazen kalbinizin istediğini değil mantığınızın istediğini yapmak gerektiren zamanlar olur derler ya, öyle bir zaman yaşıyorum şu an. Benim için çok önemli olan bi arkadaşımı, belki de yoldaşımı arkada bırakıyorum bugün. Daha büyük acılara engel olmak için yine acı çekmek gerekir bazen. Bu da böyle bir şeydi işte yazmak istedim. Ne alaka dimi. Ben de bilmiyorum. Her neyse iyi geceler herkese, ülkenize kötülükler uğramasın canlar... Bu şarkıda ona gelsin hadi, çok sever-dik... 



Başkanın Sözlük Anlamını Bulmuş Gibiyiz..

| 22.2.12


Adnan Polat'a zamanında sempati duyardım ve iyi bir başkan olmaya çalıştığını da düşünürdüm. Sonra zamanla bunda yanıldığımı, daha doğrusu başkanlık ve bazı kararlar bakımından eksiklikleri olduğunu farkettim bunu da blogda yazmıştım zaten. Ama Ünal Aysal şimdiye kadar yaptıklarıyla, duruşuyla, açıklamalarıylai geleceğe dair akılcı ve umut vaadeden yatırım  ve yaptırımlarıyla gerçek bir başkanın nasıl olabileceği konusunda gerçek ipuçları veriyor hepimize. Bugün de Aziz Yıldırım'a verdiği cevap gerçekten ona olan sempatimin bir kat daha artmasına yol açtı. Helal olsun, gerçekten çok şanslıyız, böyle bir dönemde böyle bir başkana sahip olduğumuz için. Umarım çizgisini hiç bozmaz ve bizi gururlandırmaya devam eder...

İşte açıklaması:

"Sayın Aziz Yıldırım,Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı
Bugüne kadar gerek soruşturma aşamasında, gerekse adli makamlara intikalinden sonra bu davanın hukuki sonuçlarını etkileyebilecek en küçük bir imâda dahi bulunmaktan kaçındım, kaçındık. Olayın Galatasaray’ı ilgilendiren yegane boyutu ve tüm çabalarımız, bu konuda karar alması gereken özerk kurumların gecikmeleri durumunda Galatasaray ve Türk takımlarının bir zarar görmesi tehlikesine karşı ilgili mercileri uyarmaktan ibaret oldu.
Hatırlamanız gerekir, 3 Temmuz’dan 24 saat sonra yaptığımız açıklamada tüm Galatasaray camiasından rekabet duyguları içinde hareket etmemelerini ve soğukkanlılıklarını muhafaza etmelerini özellikle rica etmiştim. Bunu spor anlayışımın gereği olduğu kadar toplumsal aşırılıkları önceden engellemek ve meseleyi tırmandırıp nefret duygularının tırmanmamasını sağlamak için yaptım.
Sayın Yıldırım, sizin Başkan olarak temsil ettiğiniz kurum bir spor kulübü, herhangi bir şirket değil. Dolayısıyla sadece yargı kurumlarına ve ceza yasalarına tâbi değilsiniz. Ülke içinde TFF ve uluslararası alanda UEFA ve FIFA kurallarına tâbisiniz. Eğer bir spor kulübü değil de, bir özel şirket söz konusu olsaydı sportif kararlar için davanın sonunu beklemek en doğal hakkınız olurdu. Ama ne yazık ki taşıdığınız sıfat, temsil ettiğiniz kurumun başka sorumlulukları ve futbol dünyasının başka kuralları var.
Belirtmeliyim ki, savunmanızın size yapılan itham ve suçlamalar üzerine kurulmuş olmasını beklerdim ve emin olunuz bu iddiaların haksız olduğunu teker teker kanıtlamanız bir spor adamı olarak beni sadece sevindirirdi. Ne yazık ki, daha ilk günden itibaren yanlış bir yol izlemektesiniz. Galatasaray başta olmak üzere başka kulüpleri de suçluymuş gibi gösterme çabalarınız, hukuk bilgime dayanarak söylüyorum, sizi de, kurumunuzu da temize çıkarmaz. Üstelik spor dünyamız açısından tam da engellemek istediğim o nefret duygularını pekiştirir. Başarıya ne denli tutkulu bir insan olduğunuzu tahmin edebiliyorum. Ama kurumlarımızın başarısının ötesinde topluma karşı önemli sorumluluklarımız var ve bu yönde çağdaş değerleri benimsemiş olmamız gerekir. Bu açıdan kendinizi kurtarmak için bile olsa 107 senelik şerefli tarihimize dil uzatarak ve mesnetsiz iftiralarla “leke bulaştırma” yönteminin size hiçbir faydası olmayacağı gibi son derece tehlikeli neticeler doğuracağını özellikle hatırlatmak isterim.
Sayın Yıldırım, sizi destekleyen saf ve temiz taraftarlarınız, etkinizdeki bazı medya mensupları ne denli alet olurlarsa olsunlar, bizlerin görevi onları kullanıp başkalarına çamur atarak futbolumuzu daha da kirletmek değil, temize çıkması için gayret sarfetmektir.
Suçsuzluğunuzu kanıtlayıp bir an önce özgürlüğünüze kavuşmanızı dilerim.

Ünal AysalBaşkanGalatasaray Spor Kulübü"

Günün Karikatürü #38 || 5 Kiloyla Angelina Coli

| 21.2.12


Sami en sevdiğim karikatürlerden biri, tam bir Türk evladı :D İşte bugüne kadar birçoğumuzun yaşamış olduğu iç geçirmeyi Sami'nin dışa vurumu. Cihan Ceylan'dan...

Yıldırım Demirören ve Türk Futbolu Üzerine...

| 20.2.12


An itibariyle Beşiktaş kulübü ve Kulüpler Birliği Başkanı Yıldırım Demirören TFF Başkanlığına 14 kulübün desteğiyle aday olduğunu açıkladı. Tabi bu açıklama da içimdebüyük korkular uyandırdı ve sanırım yanlız da değilim bu konuda.

Yıldırım Demirören Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin başında bulunan bir iş adamı iken şimdi de maç saati dolmuş şoförlerinin sefere çıkmadığı, sevinçten ya da üzüntüden insan ölümlerine kadar yüzlerce olayın olduğu ve gündem de ne olursa olsun asla popülerliğinden bir şey kaybetmeyen bir sporun, futbnolun başındaki insan olmaya çok yakın durumda. Peki neden, nasıl bu noktaya gelindi?

Serdar Bilgili 2004 yılında BJK başkanlığından istifa ettiğinde üzülmüştüm bir futbolsever olarak. Beşiktaş'ın 2003 yılındaki efsane şampiyonluğunun kazandırdığı saygı dışında, mali ve idari anlamdaki atılımları, yönetim ideolojisi, duruşu, konuşması ve karekteriyle gerçek başkan profili çiziyordu ve böyle insanların bu işin başında olması gerektiğini düşünüyorum. Her neyse Serdar Bilgili şartlar gereği o zamanlar istifa ettiğinde yerine gelen isim daha önce yine kendi yönetiminde yer almış bir isim olan Yıldırım Demirören oldu. O günden bu yana geçen sekiz yıllık süreçte Beşiktaş futbol takımı 1 Lig Şampiyonluğu, 4 Türkiye Kupası ve 1 de Türkiye Süper Kupası'nı müzesine götürdü. Futbol takımı dışında kalan diğer branşlarda ise Hentbol takımının bariz sürdüğü kupa hegemonyası dışında kalan tek lig şampiyonluğu 2005 yılında bayan basketbolunda gelmiş. Ayrıca yine basketbl şubesinden gelen bazı kupa şampiyonlukları da var. Sportif açıdan karnesi bu Demirören'in ve ben başarılı ya da başarısız diye yargılamayacağım. O yorum kişiden kişiye değişir ki etik olarak da bu Beşiktaşlılar ve onların memnuniyetiyle de alakalı biraz. 

Kendi açımdam, ben bir başarıdan söz edeceksem benim için orada sağlam bir ekonomik yapı, yönetimde istikrar, kadro yapılanmalarında istikrar, birikimli ilerleme ve bunlarla birlikte gelen sportif başarı yani tam anlamıyla sağlam bir yapı önemli gelir. Hak vereceğinizi umarak da söylüyorum ki sekiz yıl bunun için önemli ve de yeterli bir süre. Peki Beşiktaş'ın hangi şubesinde bunu görüyoruz? Hiçbirinde. Sakın Beşiktaşlı kardeşlerim yanlış anlamasın, bunu söylerken diğer kulüplerin ya da taraftarı olduğum Galatasaray'ın mükemmel olduğundan bahsetmiyorum ama başkanlarının da 8 yıllık süreçte yaptığı hataların doğruların çok üstünde olduğunu görmek gerek. Şu an tüm branşlar içerisinde hangi takımın gidişatı size gelecek sezonun iyi olacağını vaadedebilir Beşiktaş'ta? Yani evet geçen hafta Beşiktaş Milangaz Türkiye kupasını kazandı ama bu başarının doğru atılımlarla lige ve gelecek senelere yansıması şu an beklentiler içerisinde mi? Düşündüğüm ve çevremden duyduğum kadarıyla hayır. Hentbolda bariz bir istikrar var ama  bu Yıldırım Demirören'in başarısı mıdır yoksa işin arka yüzünde başka bir kahraman mı var tam bilmiyorum o konuyu ama Yıldırım Demirören'in başarısıysa bile hentbol takımının maçlarına bir yılda giden seyirci sayısı belki de İnönü'ye bir maçta gelen seyirci sayısıyla mukayese edilebilir. Sakın ola hentbolu ya da başarılarını küçümsediğim düşünülmesin ama ortada da arz talep meselesi var. Eminim hentbol takımının şu anki başarısından haberdar olmayan onbinlerce Beşiktaşlı vardır.  Her neyse.

Diyeceğim odur ki insan olarak nasıl biridir bilmiyorum ve belki de dünyadaki en iyi niyetli insandır Yıldırım Demirören ama şurası açık ki bir kulüp başkanlığı için zaten uygun biri değilken yapılanmaya gitmesi gereken Türk futbolu içinde TFF başkanlığı için uygun bir isim değildir kanaatimce. Eğer ki Beşiktaş bugün, ekonomik olarak geleceği sürekli eksilere giden, başkanına bağımlı hale gelmiş, hiçbir branşta başarı konusunda güven vermeyen bir noktada ise sebebi başkanıdır. Bence başkanlık döneminde elde ettiği sportif başarılarının en büyük sebebi de Beşiktaş formasının şerefi, Beşiktaşlılık Ruhu ve canını verebilecek kadar Beşiktaş'ı seven taraftarlardır.


Halböyleyken, ülke futbolunun krizde, Avrupa kupalarının tehlikede olduğu, milli takımların başarısız ve istikrarsız olduğu bu dönemde TFF başkanlığı için Yıldırım Demirören ihtimali beni korkutuyor. Yaptığı icraatların dışında son dönemde, kriz döneminde yaptığı açıklamalar, ortaya koyduğu düşünceleri de düşüncemi destekliyor. Belki bir çok kulüp Demirören'i uygun görüyor gibi gözüküyor ama açıkcası Beşiktaş dahil lig takımlarının neredeyse yarısının adının geçtiği bir şike operasyonunda bu takımların Yıldırım Demirören'e destek vermesi de garipsenecek bir şey değil. Zihinlerinde "Demirören Beşiktaşı şikeden aklattırmak için bizi de arada kurtarır çünkü eğer bir şike cezası yenilirse bu onun döneminde gerçekleşmiş olur" düşüncesinin yer aldığını düşünüyorum. ( Bunu söylerken de  kimseyi şikeyle itham etmiyorum, olası bir senaryodan bahsediyorum, henüz kimseyi suçlayacak özellikle de Beşiktaş'ı suçlayacak bir şey görmedim keza iddialarda ) Komplo teorisi yaratmıyorum ve şikede adı geçmeyen kulüplerin de  "konulara ve sorunlara hakim" denilerek destek verdiğinin de farkındayım ama. Aması var işte. O kadar çok var ki hem de. 


Son olarak söylemek istediğim şey şu:
Boktan gidiyorduk iyice boka sarıyoruz ülke futbolu olarak.

ps: Bu yazıyı gerçekten Galatasaraylılık tarafımı bir tarafa bırakarak tüm samimiyetimle yazdım. 


ps2: Ben bu yazıyı yazarken, ki yayınladıktan sonra gördüm, Adnan Öztürk bu konu üzerine ve benim düşüncelerime paralel yazılı bir açıklama yapmış onu da paylaşayım.


"Adnan Öztürk, yaptığı yazılı açıklamada, ''Türk futbol tarihinin en riskli ve problemli doneminde devam eden adli süreçte isimi geçen kulüplerden herhangi birisinin, herhangi bir yöneticisinin, TFF başkanlığına aday olmasının Türk futbolunun geleceği için sıhhatli olmadığına inanıyoruz''


Çekincelerim olduğu için tekrar belirtiyorum, özellikle de bu açıklamalardan sonra bu yazımı Galatasaray'a dayandırmak daha kolay olacak ama tekrar belirtiyorum ki alakası yok. Burası bir blog ve sıfır menfaat sağlayan bir blog. Kendimi ya da bir başkasını kandırmamın da bir yararı olmayacaktır.

Heyvan Şarkısı

| 19.2.12
Çok sempatik heyvanlar. Ayrıca ayı gardaş da yuvarlnışıyla farklı bir seksapalite yaratmış.

Günün Şarkısı || Radiohead - You and Whose Army

| 18.2.12
İncendies filmi bu şarkıyla başlıyordu. Efsane bir parça. Solist Thom Yorke usul usul kanınıza girip sonlarına doğru müthiş bir final yapıp tekrar usul usul çıkıyor kanınızdan ama etkisi hala üzerinizde kalıyor.  Canlı dinleyebilsek eminim çok daha derin hissederdik ama yutub'dan da gideri var.




Film Önerisi # Incendies

| 17.2.12

Saat 5.34, herkese günaydın demem lazım sanırım. "Hayrola nedir bu acelen bi kahvaltı yapaydın da öyle bloga gireydin" diyenler için hemen konuya gireyim. Henüz bir film izledim ve acayip yazasım geldi şuraya. Başkaları da izlemeli dedim. Ben de sağolsun bir arkadaşımın,  Ferhad kardeşimin tavsiyesiyle izledim. Filmin adı "Incendies." "İçimdeki Yangın" diye türkçeye çevrilmiş ve geçen sene de İstanbul Film Festivali'nde gösterilmiş Oscar adayı bir film. Bileniniz vardır elbet ama bilmeyen için ve "iyi film" arayanlar için kaçırılmaması gereken bir yapıt.



-Incendies-
2010, Kanada




Yönetmen: Denis Villeneuve 
Oyuncular: Lubna Azabal,  Mohamed Majd,  Allen Altman,  Mélissa Désormeaux-poulin,  Rémy Girard,  Maxim Gaudette,  Bader Alami,  Anthony Ecclissi,  Abdelghafour Elaaziz,  Nabil Sawalha,  Karim Babin,  Yousef Shweihat,  Baya Belal 
Senaryo: Wajdi Mouawad,  Valérie Beaugrand-champagne,  Denis Villeneuve

Film 130 dk, dram. Dram dedim ama şunu söylemem gerekir ki duygu sömürüsü beklemeyin. Bu kadar dram barındırıp da duygu sömürüsünün bu kadar güzel arındırıldığı film nadir izlemişimdir. Yani yönetmen sahneyi veriyor, gerçekçi ve çarpıcı bir biçimde; sonrasını size bırakıyor. Bu ve bununla beraber bir çok yönden, görüntü, ses, müzik, kurgu falan derken gerçekten çok başarılı bir kamera arkası ekibi var.



Filmin konusu ise sahneleri kadar çarpıcı. Anlatılanlar, değinilenler bir yana bir annenin akıl almaz hayat mücadelesi ve savaşın getirdikleri... Film annelerinin vasiyetini yerine getirmek için Lübnan'a ağabey ve babalarını bulmak üzere yola çıkan ikiz kardeşlerle başlıyor ve daha sonra geçmiş ve yaşanılan zaman arasında eşsiz bir köprü kurarak şok edici bir finale bağlanıyor. İyi film arayanlar hayak kırıklığına uğramayacaklardır.






En Yaratıcı Gol Sevinçleri

| 15.2.12
Izlanda'nın  Stjarnan F.C. takımı oyuncularından çok yaratıcı ve bir o kadar da eğlenceli gol sevinçleri... Özellikle balık tutma favorim :)



Yılın Karikatürü || Mülakat

| 13.2.12

Resime tıklayın, büyüsün, kocaman adam olsun.


Malumunuz Günün Karikatürü diye bir bölüm var idi blogda ama yılın başlığını açmam çok fazla beğenmemden ve de karikatürün büyüklüğünden kaynaklanıyor. Son zamanlar karşıma çıkan en iyi karikatür tartışmasız. Baba karikatürist Yiğit Özgür'den.

Sol Bek Riera?

| 11.2.12

Evet bazı haber portallarında ve tv kanallarında bugünkü Kayserispor maçında Çağlar ve Hakan Balta'nın yokluğunda sol bekte Riera'nın oynayabileceği haber edildi. Fatih Terim'in gerçekten böyle bir planı var mıdır bilmiyorum ama olmaması için dua ediyorum. Riera asla bir bek oyuncusu olamaz, olmamalı. Hele ki Kayserispor gibi yaş ortalaması 23 olan ve "içeride-dışarıda" yetişmiş birçok yetenekli genç oyuncuyu kadrosunda bulunduran bir takıma karşı hiç denenmemesi gerekir. Kayseri'nin sağında oynayan, ön tarafta Sefa ve arka tarafta Pekarik önemli oyuncular. Özellikle gurbetçi Sefa bu sene iyi bir grafik yakaladı ve her maç en etkili silahlarından biri olarak göze çarpıyor Kayseri'nin. Olası bir Riera tercihi sol kanadı Sefa'ya koridor edebilir. Ayrıca Şota maça affedilen Amrabat'la başlarsa o da ayrı bir hüsran yaşatabilir bize. Ben bugün için bahsi geçen kadrolar içerisinden mantıklı olan defans kurgusunun Sabri-Gökhan-Semih-Ujlfalusi olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız Riera tercihini Faith Terim'in aklından geçirmiş olma ihtimali bile mantıksız geliyor ama eğer ki doğruysa aman hocam :)

ps: maç başladı Riera sağbekte. Umarım beni yanıltır...

Film Önerisi # Snatch

|
-Kapışma- 
 2000/İngiltere 
 Yönetmen: Guy Ritchie
 Oyuncular: Jason Statham, Brad Pitt, Vinnie Jones, Benicio Del Toro


Son zamanlarda herkesin hayranlık duyarak izlediği Sherlock Holmes efsanesinin yaratıcısı ünlü İngiliz yönetmen Guy Ritchie'nin - ki Madonna ablamızın da eski kocası olur kendileri- Galatasaray'ın futbolda destan yazdığı 200 yılında sinemada destan yazdığı filmdir Snatch. Oyuncu kadrosu, sağlam kurgusu ve bir an bile sizi filmden koparmayan yapısıyla "ne filmdi be" dedirtecek bir yapıt. 

Filmin içeriğine değinirsek, öncelikle bir İngiliz komedisi olduğunu söylemek gerek. Filmin aslında belli bir başrol oyuncusu yok, ayrıca öyle ahım şahım bir konusu da yok ama karakterler, diyaloglar, espriler ve Ritchie'nin anlatımı filmi farklı kılıyor. Ayrıca isminin hakkını veren bir cast var filmde. Yakışıklı olduğu için kötü oyuncu benzetmesi yapılan Brad Pitt bir çingene rolü oynuyor ki sormayın. Son zamanların gözde aktörü Jason Statham ve oskar ödüllü Del Toro da yarattıkları karakterler bakımından ünvanlarını hak ettiklerini açıkca ortaya seriyorlar. Film bir elmasın peşinde başlıyor ve yine bir elmasın peşinde bitiyor aslında. 102 dakika boyunca aksiyonu komediyle yaşayıp acaba ne olacak diye de filmi ileri sarasınız gelecek bir film arıyorsanız tam da "Snatch" den bahsediyorsunuz demektir. Hazır da haftasonu olmuşken izlemeyen için güzel bir alternatif. İyi seyirler...



Son Topa Kadar!

| 9.2.12



              Futbolda Barcelona'yı yenmekten de öte bir şeydi CSKA galibiyeti. Teodosic, Krilenko gibi isimleri olan ve 18 maçtır kaybetmeyen bir takımdan bahsediyoruz. Joshua Shipp'in son saniyelerdeki serbest atışlarında Popescu'nun penaltısını yaşar gibi oldum. Efsane bir maç oldu. Harika bir anı oldu. Gerçekten Oktay Hoca'ya da her bir oyuncuya da ve cehennemi ruslara yaşatan binlerce kardeşimize teşekkürler! Hepimiz oradaydık bugün hepimiz sahadaydık. Son topa kadar!

Film Önerisi # The Greatest Game Ever Played

|

-Hayatımın Maçı-


2005, ABD



Bizi 1900lü yılların başlarına götüren bu serüvende bir başarı hikayesine tanık oluyoruz. Gerçek hayattan uyarlanan ve efsane golfçü Francis Ouimet'in hayatının en önemli ve ders olabilecek bölümünü bize izleten yönetmen Bill Paxton, birçoğumuzun henüz eline almadığını tahmin ettiğim golf sopasına büyük bir heves duymamızı sağlayabilecek bir anlatım tarzıyla karşımızda.. Filmde Francis Ouimet rolünde izlediğimiz Shia LaBeuf kardeşimiz efsane bir oyunculuk sergilemiş. Aynı zamanda Stephen Dillane ve Eddie olarak karşımıza çıkan küçük büyük oyuncu Josh Flitter de filmi bu denli sevmememde etkili olan başlıca etmenler. Ayrıca Sarah rolündeki Payton List de güzelliğiyle filme ayrı bir hava katıyor diyebiliriz.  

Filmin içeriğine dair çok şey söylemek istemiyorum ama bir şeyler söylemek gerekirse, golfe heves saran ve tüm engellere rağmen bir gün idolü olan golfçüyle karşı karşıya gelen bir gencin hikayesine tanık oluyoruz filmde. İzlediğinize pişman olmayacağınız bir yapıt kesinlikle.

Sinema'ya Dair..

|
Film izlemek birçoğumuz için yadsınamaz bir ihtiyaç olsa gerek. Güzel şey sinema. Bazen içinde oluruz filmin, başrolü biz oluruz bazense izleyici olduğumuzun farkında filmi çözmeye çalışır, dışarıdan bir Ramiz Dayı edasında seyrederiz. Herkes içindir sinema, kuşak farkı gözetmez. Annelerimiz ninelerimiz de bayılır lakin onların tarzı biraz farklıdır. "aman yavrum o arabaya binme, girmeyin o eve evladım, babanın sözünü dinlesene eh be kızım" vs vs. eğlencelidir. Kısacası sinema hayatımızın önemli  bir yerindedir. Belki de merkezinde bazılarımız için. Umudunu kaybedene ışık olacak kadar ermiş, sıkıntıdan patlayana keyifli bir iki saat tattıracak kadar da naiftir.  Bazen bir sahnede öğrendiğimiz bilgi hayatımızı kurtarır. Bazen bir replik hayatımıza yön verir. Bir filmden etkilenip tabuları yıktığınız olmadı mı hiç. Aşka tövbe etmişken aşkı istemediniz mi, hayallerinizden vazgeçmişken ne hayallerin gerçekleşebildiğine şahit olmadınız mı? İşte. Garip şeydir filmler, sinema. Yaşam içinde yaşamdır. Tecrübedir. İki saatte koskoca hayatların neden-sonuç ilişkileri yaşanmışlığımıza katılır.

Neden mi yazdım bunu? Çünkü benim de hayatımın önemli yerinde sinema. İzlemeye doyamam, birçok film mihenk taşı olmuştur yaşamımda. Gülecek sayısız şey, benimsenecek ya da üstünde kafa yoracak onlarca ideoloji vardır. Hani "Bir musibet bin nasihatten iyidir" demişler ya, filmde musibeti başkasının özelinde görürsün ama yine de bin nasihatten daha etkili olur hakikaten. Neyse diyeceğim odur ki; artık blogda film tavsiyelerine yönelik bir bölüm oluşturmak istiyorum. Çünkü kendimden ve etraftan gözlemlediğim kadarıyla "ne izlesem?" büyük bir sıkıntı. Bu konuda okurlarıma blogdan bir nebze katkıda bulunmak istiyorum açıkcası.

Evet Film Tavsiyeleri  Bugün ilk entrysine kavuşmuş olacak.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Copyright © 2010 AcademyLion