Keblinger

Keblinger

Biri bir şey demiş:

Artık eş zamanlı olarak buradayım:

http://jesusyavuz.tumblr.com


(jesusyavuz)


Süper Final Öncesi || Galatasaray 2 - 0 Orduspor

| 31.3.12

             Normal sezonun son iki haftasına girilirken Galatasaray takipçileriyle arasındaki puan farkını açmak, Orduspor ise Avrupa PlayOff grubuna girmek istiyordu. Ligin en iyi savunma anlayışına sahip takımlarından birinin karşısında Galatasaray'ın sekmeye uğrayıp uğramayacağı merak konusuyken çok rahat bir oyunla üç puanı hanesine yazdırdı ev sahibi takım ve oyun anlamında playoff lar öncesi güven vermeye devam etti diyebiliriz. Kendi adıma son haftalarda izlediğim en rahat maçtı, hem de iyi bir rakibe karşı, her ne kadar eksik olsa da. 

              Maça dair daha ayrıntılı konuşmak gerekirse; Elmander'in ilk 18'de olmasına rağmen antrenmansız olması ve ayrıca sakatlığının nüksetmesi halinde Süper Final'de ondan yararlanamama korkusu Baros'la maça başlamaya itmiş Fatih Terim'i. Sivasspor ve Trabzonspor maçlarında gördüğümüz gibi bu maçta da Baros ve Necati maça iyi bir ikili olarak başlayamadı. Bireysel olarak Necati güzel golünün yanında pres yaparak ve de ortasahaya kadar gelip top alarak takıma katkı vermeye çalışssa da Baros'la uyumsuzluğu takımın da daha fazla gol bulmasını engelledi. Özellikle zaman zaman çok iyi paslaşarak yaratılan bilinçli hücumların meyvesini vermemesinin sebebi de bu oldu kanımca. Yine de her şeye rağmen ilerideki ikili arasında asıl sırıtan eski göz bebeğimiz Baros'tu. Baros'u geldiği günden beri çok severim ama  sanırım o da sezon sonu gideceğinin ya da gitmek zorunda kalacağının farkında. Açıkcası artık yıllık aldığı paranın hakkını veriyor mu bilemiyorum. Her neyse maça dönecek olursak, ileri ikili dışında ortasaha ve defans kurgumuz standartın üstündeydi. Orduspor ortasahasını çok kolay geçiyor olmamız, Hector Cuper'in cezayı Gosso'ya çıkartarak erken değişikliğe gitmesine sebep oldu. Orduspor tarafına dair söylenebilecek en önemli şey olarak, Bruno'nun formsuzluğu oyunlarını direkt etkiledi diyebiliriz, forvette Stancu'yu bir hayli arattı taraftarına eski Bank Asya gol kralı...

          İkinci yarıya ise Fatih Terim, Baros-Sabri değişikliğiyle başlayarak formsuz Baros'un yerine iyi oynayan ortasahaya bir dinamik oyuncu daha katma amacının yanında, Elmander'i hemen riske etmek yerine ona ilerleyen dakikalarda ortasahadan yorulan bir oyuncuyu çıkartıp İsveçliyi maçın son bölümünde oynatma lüksünü verecek hamleyi yaptı. Devre yine ilk yarıda olduğu gibi Galatasaray'ın kontrolünde başladı ve ilk tehlike de yine Ömer Kunga'nın kaptırdığı topta Galatasaray'dan geldi. Topla buluşan Necati müsait pozisyonda topa çok kötü vurarak, ikinci yarıyı rahat oynamaya şansını tepti takımı adına. Bu pozisyondan sonra Orduspor biraz daha atak yapıp maçı dengelemeye çalışsa da bu girişimler Muslera'nın kontrolüyle biten orta girişimlerinden başka bir meyve veremedi açıkcası. Bu durum da Orduspor'un Culio, Stancu, Kabze gibi oyuncuların eksikliğini bir hayli hissettiği gerçeğini tekrar gözler önüne serdi denilebilir. Nitekim maçta daha çok stresten uzak olan ve kalitesini sahaya yansıtan taraf olan Galatasaray Sabri'nin güzel golüyle skoru 2-0'a taşıdı ve maçı daha rahat hale getirdi. Maçın o anından itibaren bitiş düdüğüne kadarsa Galatasaray oyunu rölantiye alıp, pozisyon bile vermeden önemli bir maçtan çok önemli üç puanı kolay bir şekilde hanesine hanesine yazdırdı.



        Bir parantez de Sabri için açmak gerekirse, eleştirilerin bu kadar yoğunlaştığı dönemde sonradan oyuna girip istekli ve iyi bir oyun sergilemesinin dışında güzel bir golle takıma katkıda bulunması kendi adıma sevindirici bir durum oldu, umarım taşıdığı potansiyeli ve yüksek enerjisini daha doğru kullanıp, kendine güvenli bir şekilde bu takımın bir parçası olmayı sürdürür. Kim ne derse desin Sabri Galatasaray'ın çocuğu ve  iyi ki öyle. En azından poposuyla top tutanların yanında adam gibi adam.

Maradona Taklaya Geliyor

|
Teknik direktörlük kariyerinde başarısızlık üzerine başasızlık yaşayana ama futbolculuğundan kalan primleri bir türlü bitmeyen Maradona bakın son takımı Al-Wasl'da yediği gol sonrası nasıl takla atıyor :))


Kaçan Gole Takla Atarak Üzülen Maradona | alkislarlayasiyorum.com

Süperlig'e Tecavüz Ediyorlar

| 30.3.12
          Başlık biraz çarpıcı oldu sanırım ama tutamadım kendimi. Önce şu Süper Final ve Avrupa Playoff  Grubu saçmalığı sonra da Süper Turnuva adı altında yukarıdaki iki grupta da yer alamayan 10 takımın yer alacağı bir statü şekli... Digiturk'e yaranacağım kulüplere üç beş daha fazla kazandıracağım diye yaptıkları bu alengirli işlerin haddi hesabı yok. Vallahi sinirleniyorum. Hele bir de geçenler de okuduğum gelecek yıl için düşünülen "iki gruplu lig statüsü" fikri iyice zıvanadan çıkartıyor beni. Temiz bir ligimiz yok bari bırakın da şekli şemali düzgün olsun!

          Öncelikle söyleyeyim, bu statüyle beraber gelen daha fazla derbi daha fazla heyecan kısmına katılıyorum. Daha fazla keyif alıyoruz o maçlardan, daha fazla karnaval havasına bürünüyor hayat. Ayrıca sadece derbi maçlarını bekleyen insanlar bile var, sırf derbi keyfi için takım tutan falan ama olay o değil işte dostlar. Olay her şeyden önce EMEKTE, olay  hepsinden öte HAK etmekte. Zaten şu anda söylediğim şeyleri aylardır kaleme alan yazarlar, dile getiren insanlar var ve ben aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum. Ama başından beri TFF başkanlığına karşı çıktığım, kendi ve başkalarının çıkarları için başa gelmiş-getirilmiş-, "gerekirse 5 sene Avrupa'ya gitmeyiz" gibi sözlerle dar görüşlülüğünü meydana sermiş olan Yıldırım Demirören'e güvenmiyorum arkadaş. Olay Fenerbahçe'nin düşüp düşmemesi de değil, umurumda değil -ki ben hakikaten inşallah davada haklı çıkarlar da düşmezler diyenlerdenim- ama ligi ve takımları para ve çıkarlar uğruna oyuncakları haline getiriyorlar bunu kaldıramıyorum işte. İnşallah bu saçma sistemler seneye eski haline döner de biz yine 34 haftanın heyecanını, ligde iki derbinin heyecanını yaşarız.

           Son olarak Galatasaraylı kimliğimden bürünerek sormak istediğim bir şey var. Geçen sene 34. haftaya puan puana bitiren iki takım var iken bu sene 3 hafta öncesinden ligi 1. bitirmeyi garantilemiş takım playofflarda şampiyon olamazsa insanların gönlü nasıl rahat olacak? Ha evet bazıları " 34 haftayı lider bitiryorsa Playofflarda da şampiyon olsun bakalım diyor" ama onlar da deyimi yerindeyse boş konuşuyor, evet boş. Eğer dedikleri gibi olsaydı koyardı federasyon 4 büyük takımı bir gruba 1 yıl boyunca aralarında maç yaptırırdı ama olmuyor işte öyle. Anlamamız gereken şu ki, 34 haftalık bir periyotta bir oyuncun belli dönemler form tutar belli dönemler sakatlanır ya da sakatlanmaz, belli dönemlerde takım iyi gider gitmez ve bunlara ek sayabileceğimiz onlarca parametre yüzünden 34 haftayı lider bitiren takım şampiyon olmuş olmalı. Bu sene nasıl bittiği önemli değil de önümüzdeki sezon her şey eskisi gibi olsun!

Albüm Önerisi: Graveyard - Hisingen Blues [2011]

| 27.3.12
Sarışın kızlarının yanında harika müzisyenleriyle meşhur İsveç'in dünya müziğine sunduğu son armağanlardan bir tanesi Graveyard. 2006 yılında kurulan, ilk olararak 2007 yılında kendi isimlerini taşıyan Graveyard albümünü piyasaya süren ve geçtiğimiz yıl çıkardıkları müthiş Hisingen Blues albümleriyle seslerini duyuran grup eski kuşağın, 60'lı 70'li yılların ruhunu taşıyor.


Hard rock, blues rock,progresif rock türlerinde dolaşan grubu dinlerken Led Zeppelin esintilerini, Black Sabbath'ın enfes gitar tonlarını hissedebiliyorsunuz. Bunu kendi tarzlarıyla harmanlayıp son derece hoş bir karışım ortaya çıkarmışlar.Renkli vokali, etkin basları, şaşırtıcı geçişleri, nefis soloları ve insana çok samimi gelen müzik anlayışlarıyla Graveyard beni gelecek projeleri için de heyecanlandırdı.


2011 yılının bana göre en iyi albümlerinden biri olan Hisingen Blues'ta en beğendiğim şarkılar ise; No Good Mr. Holden, Hisingen Blues, Longing, Buying Truth ve albümdeki favorim Uncomfortably Numb. hard rock, blues, psychedelic rock türlerinden hoşlananların kaçırmaması gereken bir çalışma, iyi dinlemeler.


Günün Karikatürü #40 || Çocukluk ve Oyuncak

| 22.3.12
Şu karikatürü görünce " sahiden lan, ben de böyleydim" diyen çok olur eminim ki :)


Taraftarlık ve At Gözlüğü

|
“Anlaşılan o ki Fenerbahçeli taraftarlar, Galatasaray taraftarlarının ulaştığı kültürel spor ahlâkının uzağındalar.'' demişti Galatasaray Başkanı Ünal Aysal; geçtiğimiz günlerde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçında yaşanan olayların ardından. Çok da tepki almıştı bu sözleri. Bugünkü Fenerbahçe-Samsunspor maçında Fenerbahçeli taraftarlar akıllarınca bir protestoda bulunmuşlar: maça gelen seyirciler kaşlarına yara bandı yapıştırarak Fatih Terim'e göndermede bulunmuşlar.Ayrıca sosyal medyada işi daha da ileri götürüp yara bantlı fotoğraflarını paylaşmışlar.


Olayın ahlaki boyutu bir tarafa bu eylemin mantığını kavrayabilmiş değilim. Rakip teknik direktörün kafasını yaralayıp bunun üstüne dalga geçmek hangi zekanın ürünüdür? Kendi ayıbıyla dalga geçecek kadar antipatikleşen bir taraftar grubunu ömrümde ilk kez görüyorum. Teşekkürler Fenerbahçe taraftarı; Ünal Aysal'ın ne kadar haklı olduğunu gösterdiğiniz için..


p.s.: Volkan Demirel kendi açıklamıştı zaten, "Söz konusu Fenerbahçe ise biz at gözlüğü takarız". Başka söze gerek yok sanırım...

Fatih Altaylı'yı Utandırmışız Vah Vah...

| 20.3.12



Gazeteci kişiliğinden çok yaptığı amaçsız açıklamalarla gündemimize gelmeye devam eden Fatih Altaylı'dan bir bomba daha. Buyurun önce açıklaması:

"Galatasaray, Fenerbahçe karşısında çok güzel bir futbol oynadı. İlk 20 dakika yüreğimiz ağzımıza geldi, "Bir 6 faciası daha mı geliyor” diye. Ama Fenerbahçe 20. dakikada durdu ve Galatasaray oynamaya başladı. 70 dakika boyunca ezici bir üstünlükle oynadı. Tanrı ise sık sık olduğu gibi Fenerbahçe'nin yanındaydı. Allah korudu. Sonuç olarak iki takım berabere kaldı. Sonra da benim için utanç başladı. Galatasaraylılar, beraberliğe çılgın gibi sevindiler. Sanki Avrupa Şampiyonu olmuşuz gibi Florya'ya akın ettiler. Futbolcular, yöneticiler tesislerin balkonuna çıktı. Tezahüratlar yapıldı. Emin olun utandım. Yıllar önce Fenerbahçe, Galatasaray'ın o Avrupa'yı titrettiği dönemlerde Ali Sami Yen'de Galatasaray'la beraber kalmış ve beraberlik üzerine çılgın gibi sevinmişti. Biz de dalga geçmiştik, "Bizimle berabere kaldıklarına bile seviniyorlar” diye. Şimdi aynı duruma biz düştük. Bir an "Görmemişin beraberliği olmuş” diye düşündüm. Vallahi utandım, billahi utandım." 

Kendimi bildim bileli kanımın ısınmadığı, samimiyetine ve de Galatasaraylılığına inanmadığım bir insandır Altaylı. Galatasaray'da kendisi işin içinde değilse, mutlaka eleştirecek bir şey bulur, şaşmaz bundan. Son bombası da taraftarlarımızın Florya'da maç sonu kutlamasına dair okuduğunuz gibi. Ama bilmediği ya da idrak edemediği şeyler var kendisinin. Öncelikle orada bulunan taraftarlar maç öncesinde de oradaydı ve bayram havasıyla yolcu etti takımı. Neden toplandılar? Çünkü maça alınmadıkları için takımlarına bir yerden seslenmek arkalarında olduklarını hissettirmek istemişlerdi. Bence de müthiş bir organizasyondu, Ultraslan'ın emeğine sağlık. Her neyse, maç sonunda da Galatasaray yıllardır hezimet yaşadığı Kadıköy'de müthis bir geri dönüş yaşamış, 70 dk rakibini adeta sahasına hapsetmiş ve de rakibin ayaklarını titrer hale getirmişti. Ama bunlardan da öte şampiyon nasıl oynar onu göstermişti. Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu yıllarda bile Galatasaray'a karşı oynayamadığı gibi. Hemen 4-0 ve 6-0 lık skorları hatırlayan için de belirtmek de fayda var, onlar Fenerbahçe'nin şampiyon olmadığı sezonlardaydı... Ayrıca Fatih Altaylı'nın kaçırdığı bir diğer nokta takımın normal sezonda şampiyonluğunu ilan etmesiydi. Yani o play-off saçmalığı olmasaydı şu an şampiyonluk havası atıyordu Fatih Altaylı etrafındaki jet sosyete arkadaşlarına. Zira taraftarlar orada beraberliğe değil buna sevinmişti. Yıllar sonra bu kadar ayakları yere basan kaliteli bir takıma, ezelini rakibini ezen oyun anlayışına, normal sezonu şampiyon bitiren büyük takıma sevinmişlerdi. Kaldı ki eğer Galatasaraylı taraftarlar Şükrü Saraçoğlu'na alınmış olsaydı bu derece bir kutlamaya da şahit olamayacaktık. Tekrar belirtiyorum, iyi ki olmuş iyi ki ele güne beraberliğimizi gösterdik. Biz orada beraberliğe değil ilk aşamada ele geçirilen ve son aşamasında da mutlu biteceği öngörülen şampiyonluğa sevindik. Adam olduğumuza, Galatasaraylı olduğumuza sevindik. Sen Galatasaraylı'dan utanamazsın asıl biz senden utanıyoruz sen böyle konuştukça!

Facebook Üzerine..

| 15.3.12

Farkettiniz mi bilmiyorum ama bir sosyal paylaşım aracı olan Facebook aramızda uzun zamandır afili söz yarışması olarak kullanılıyor. Bir çok kişi yazarlardan, şairlerden alıntı yaparak ya da daha kötüsü kendisi yazmaya çalışarak bu yarışmaya katılıyor ve alınan beğeni veya paylaşılma sayısına endekslenmiş bir ego tatmini durumu söz konusu. Beni asıl rahatsız eden şey ise Facebooktaki profillerimizle gerçek hayattaki karakterlerimizin çok fazla çelişmesi. Örneğin arkadaşlarıyla tartıştığı tek konu dün akşam izlediği yetenek yarışmasının son bölümü olan, okuduğu tek gazete magazin ekleri olan birisi kalvyeyi eline alınca Oscar Wilde'a dönüşüp müthiş bir entelektüel birikimle insanlara hayat konusunda öğütler veriyor; gün boyu arkadaşlarına sulu şakalar yapıp iğrenç espriler üreten birisinin Facebook'a girince aslında melankolik bir aşk şairi olduğunu öğreniyoruz, veya az önce gördüğü kız hakkında arkadaşlarına çeşitli fantaziler sıralayan birisini akşam bir din alimi olarak insanlara ahlak dersleri verirken görebiliyoruz. hal böyle olunca bunlar okuyucunun samimiyet testinden geçemiyor ve inandırıcı olmuyor maalesef..

Günün Karikatürü #39 || Stay Hungry Stay Foolish

| 12.3.12
Yiğit Özgür'den Steve Jobs'ın meşhur lafı üzerinden karalanmış bir başka enfes karikatür.



Bilmece

| 9.3.12


Baba ve oğlu arabayla bir yolculuğa çıkar ve yolda trafik kazası geçirirler. Baba olay yerinde hayatını kaybeder, oğlu yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Onu ameliyat için gelen cerrah çocuğu görünce şok olur ve "Bu benim oğlum !" der. Sizce bu nasıl olur ? Bu soruyu bugün bir çok arkadaşıma sordum ve aldığım cevaplar genelde çocuğun biyolojik babası, dedesi ve daha bir çok komplike senaryolardı. Aslında sorunun cevabı çok basit ; cerrah çocuğun annesidir. Sadece bu bilmece bile toplumumuzun kadına olan bakışının özetidir bence. Bilinçaltımıza yerleşmiş bazı önyargılar (kadın cerrah olmaz, baba oğul ilişkisi vs) bu basit cevabı bile vermemizi engellemiş durumda. Sadece söylemek istedim. Siz de etrafınıza bir sorun, farkedeceksiniz...

Film Önerisi # Funny Games

| 6.3.12
Ölümcül Oyunlar

2007/USA



Yönetmen: Michael Haneke

Oyuncular: Naomi Watts, Tim Roth, Michael Pitt

Bir film izlerken genelde hangi tarafı tutarsınız? Bu tarafı neye göre belirlersiniz? Peki ya tuttuğunuz taraf kazanamaz ise? Sinirleri altüst eden, klişe düşmanı bir film Funny Games..

Anne, baba ve küçük bir çocuktan oluşan sevimli bir aile lüks arabaları ile klasik müzik eşliğindeki yolculukları göl kenarındaki yazlıklarına ulaşmalarıyla sona erer. Oraya vardıklarında ise hem komşularında hem de yanlarındaki yabancı adamda bir gariplik sezerler. Daha sonra bu tuhaf görünümlü genç adam kendisini komşularının gönderdiğini söyleyerek yemek yapmak için yumurta ister. Fakat ortamda garip bir gerginlik vardır. Oyun başlamıştır.

Kendisini seyirciyi rahatsız etmeye adayan ve bundan daha fazlasını başaran Alman yönetmen Michael Haneke yine izleyiciye psikolojik işkence yapıyor, izleyicinin adalet duygusuyla oynuyor. Film burjuvazi ve sistemin tüm değer yargılarını yerle bir etmekle kalmıyor ayrıca tüm Hollywood klişelerini yıkan sahnelere sahip. Filmin 97 yapımı orijinal Almanca ve 2007 yapımı ABD versiyonu mevcut. İki filmin de yönetmeni, senaryosu, kurgusu aynı; sadece daha fazla insana ulaşmak için ABD versiyonu çekilmiş.




Babam bu filmi televizyonda izlediğinde sinir küpüne dönmüş; bir daha bu yönetmenin filmini izlemeyeceğini söylemişti. Zaman zaman insanı geren, kimi zaman sinirlendiren, hatta bazen tiksindiren bu filmi size tavsiye ettiğim için benim için hoş seyler söylemeyebilirsiniz çünkü hazmedilmesi zor bir film ama gerçekten izlenilmesi gereken bir yapıt olduğunu düşünüyorum.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Copyright © 2010 AcademyLion